Nükleerin Çalışanı da Çalışmayanı da Başa Bela
Amerika Birleşik Devletleri ndeki Zion Nükleer Santrali, kapatılmasının ardından 12 yıl geçmesine rağmen Exelon şirketinin başına bela olmaya devam ediyor. Bundan 12 yıl önce, santralin sahibi Commonwealth Edison (ComEd) şirketi, iki reaktörden oluşan santrali kar etmediği gerekçesiyle kapattı. Aslında santralin kapanması, reaktör operatörü tarafından bir numaralı reaktörün yanlışlıkla kapatılıp, prosüdür izlenmeden tekrar çalıştırılmasından sonra oldu. Mart ta iki numaralı reaktörde de soğutma suyunun azalmasıyla ilgili bir başka sorun yaşandı. Firma, Amerika da nükleer güvenlikten sorumlu NRC den 330 bin dolar ceza yedi. ComEd santrali kapattı ancak iki reaktörü yıkmaya da ekonomik gücü yetmedi çünkü söküm maliyeti 1 milyar ABD Doları nı buluyordu. Halbuki, 1040 megavatlık (MWe) iki reaktörden oluşan santral 1970 lerde söküm maliyetinin yarısına inşa edilmişti. Commonwealth Edison, radyoaktif kirlilik yüzünden de santralin kapısına kilit vurup gidemiyordu. Şirket, kardeşi Exelon un adını alana kadar santral çalıştırılmadan, öylece bırakıldı. Exelon santrali devraldıktan sonra da durum değişmedi. Bugün Exelon için santralin başına nöbetçi dikmenin maliyeti yılda yaklaşık 10 milyon dolar.
Bir dipnot düşelim. 1973 te şebekeye bağlanan Zion-1 reaktörünün çalıştığı 25 yıl süresince emreamedilik oranı yüzde 57. 1974 te devreye giren ikizinin emreamedilik ortalaması ise yüzde 59. Bugün bahsedilen ve umulan yüzde 80 lerin çok daha gerisinde. Nükleer santraller için yüksek emreamadelik oranlarından adeta “garantiymiş” gibi bahsedenler için bu rakamlar “kulağa küpe” niteliğinde. Rüzgar ın emreamadeliğini değişken bulanlar, ne yazık ki, nükleer santrallerin yarattığı hayal kırıklıklarını unutmuşa benziyor. Halbuki, rüzgar enerjisiyle uğraşanların çok iyi bildiği gibi, rüzgar rejimleri ve meteorolojik tahminler sayesinde, rüzgar santrallerinin üretim rakamları en geç bir gün öncesinden çok küçük sapmalarla tahmin edilebilmektedir. Rüzgar veya güneş santrallerinin bakım ve arızası durumunda da onarım işleri çok kısa bir sürede tamamlanabilmektedir. 1040 megavatlik santralin şebekeden çekilmesinin yaratacağı sorunla, 1-2 megavatlık birkaç türbinin aynı anda bozulmasının yol açacağı elektrik kaybının karşılanması da acaba hangisi daha güvenli kaynak sorusunun tekrar sorulmasını gerektirir. Güney Afrika da bir cıvata yüzünden Cape Town ın altı ay elektriksiz kaldığını nükleerciler çok iyi bilirler ama söylemezler. Daha çok örnek var bu konuda verilecek ama bu yazının konusu değil.
Exelon firması şimdilerde, santralin söküm işini daha çabuk ve ucuza yapacağını söyleyeyen bir firmaya vermeye çalışıyor. Firmanın söküm için ayırdığı bütçe yine eskisinden çok farklı değil; 900 milyon dolar. Exelon, söküm işlemini daha ucuza hallederek, kalan parayı da tüketicileri geri iade etmeyi vaad ediyor ama bunların hepsi bir muamma. Her şey yolunda gider ve söküm işleri zamanında tamamlanır, alan da radyoaktiviteden arınmış olursa (ya da radyoaktivite oranı kabul edilebilir sınırların altına inmişse demek lazım) bu bölge 2020 de yeniden halka açılacak. 2020 oldukça iyimser bir tarih, 2032 aslında ilk belirlenen yıldı.
Dediğimiz gibi, bunların hepsi bir tahmin aslında. ABD de kulanılmış yakıtların nerede depolanacağı yıllardır çözülemeyen bir problem. Yucca Dağı nın son depolama alanı olma konusunda hem yöre halkının hem de çevrecilerin hukuki itirazları devam ediyor. Binlerce yıl radyoaktif kalacak bu atıkların söz konusu alanda korunmasının getireceği maliyet ve güvenlik tartışmaları da cabası. Bu sorunlar çözülene kadar, Zion santralini sökmek için tutulan işçiler ne kadar hızlı çalışırlarsa çalışsınlar, santral sahasındaki yüksek seviyeli radyoaktif atıklarla karşılaşınca söküm işleri durmak zorunda kalacak. Ayrıca, santralin sökümü yapılırken, beklenmedik seviyelerde radyasyonla karşılanması durumunda da işlerin uzaması kaçınılmaz. Bu da maliyetleri etkileyecek.
Kısacası, Zion Nükleer Santrali nin söküm macerası da, nükleer enerjinin macerasından farksız. İkisi de belirsizliklerle dolu. Ucuza elektrik üretimi, santralin inşasından, işletimi ve sökümüne kadar binbir türlü engelle karşı karşıya. Nükleerin atık ve kaza riski gibi çözülmemiş sorunları da bu “ucuz elektrik” rüyalarını baltalamaya hazır bekliyor. Bugün yenilenebilir enerjiyi “sorunlu” ve “belirsizliklerle dolu” bulanlara ve Meclis teki yasanın çıkmasını veya kırpılarak çıkmasını isteyenlere haddimiz olmayarak bundan birkaç ay önce hangi anlaşmaya imza attıklarını anımsatmak istedik. Akkuyu da nükleer santral kurulması için neredeyse iki ayda uluslararası anlaşmalara imza atanlar ve onaylayanların, 2005 ten bu yana yerli ve yenilenebilir enerji kaynakların önünü açacak bir yasaya “evet” diyememeleri gerçekten düşündürücüdür. www.yesilekonomi.com / 28 Ekim 2010