Güneş yatırımcılarının kışın soğuyan gündemi yaz gelip te kanun tasarıları tekrar hazırlanınca yeniden ısınıyor. Nedense de hep meclis kapanana yakın oluyor bu işler. Alelacele yapılan işler tutmayınca, sonra “aaa bak meclis kapandı” nidaları yükseliyor. Maalesef geçen seneki gibi bu sene de herkes heyecana kapıldı ama gene hüsran gene hüsran! Şimdi gene bir heyecan başladı, gene yaza kalır mı bilinmez ama bu sefer de kanun çıksa da fiyatlar pek sevindirmeyecek gibi.
Hatırlarsanız, taslak geçen sene ilk çıktığında, yasalaşmaması önündeki engellerden birinin de yerli üretime yönelik verilen ekstra destekler olduğu söylendi durdu. Bu desteklerin dünya ve AB ticaret kurallarına aykırılığı bu sebeplerin en önemlisiydi. Ben şahsen ondan daha büyük bir problemin, bu yerli imalata verilen desteklerin nasıl hesaplandığına, hangi ürüne veya ekipmana destek verileceğine dair olacağını düşünüyorum. Burada yerliden kastın ne olduğu çok önemli. Ben silikondan başlayarak panel üretiyorum, yandaki firma laminasyon yapıyor. Şimdi bunlar aynı desteği mi alacaklar? Ben komple türbin üretiyorum, yandaki firma her şeyi dışarıdan getiriyor burada montaj yapıyor veya sadece kulesini imal ediyor diyelim. Bu şimdi yerli imalat mı ? Ben hidrolik türbinin sadece kanatlarını yapıyorum gerisini dışarıdan getiriyorum. Peki bu şimdi yerli imalat mı? Evet öyle ama ne derece. Üründeki her parçanın (ama civatasına kadar) ayrı ayrı değerlendirmesi yapılacak mı ? Bu çok zor, dolayısıyla kolay çalışacak bir mekanizma değil. Buna rağmen desteklemeyelim mi, elbette hayır. Ürün gerekliyse, hele kimine göre stratejikse, memleket ve çevre için faydalıysa desteklenmeli. Yani güneş paneli üretimi desteklenmeli! Hatta geçenlerde çeşitli gruplarda yaşanan tartışmadaki gibi tarife desteği yerine belki sadece ürün desteği verilmeli. Bunlar hep tartışmalı konular ve tartışılmalı. Ama bir tarife desteği olacaksa mantıklı seviyelerde ve uzun vadeli olarak yapılmalı.
Üretime destek konusuna gelirsek eğer, özellikle geçen sene çıkarılan Hazine’nin yeni teşvik yasasında panel üretimine de teşvik verildiği görülüyor. Hatta yarı iletken olarak değerlendirilerek 32 kodlu ürünler altına konulan PV panellerin üretimi için Hazine’ye birtakım başvurular olduğunu da biliyorum. Eğer ki bu bir Ar-Ge çalışması olacaksa, geçen yazımda da belirttiğim gibi o kadar çok destek mekanizması var ki finansman kaynağı bulmak belki işin en kolay yanı. Tübitak, San-Tez, TTGV, Kosgeb ve hatta AB çerçeve programları. Buna rağmen, bu alanda hala üretim konusunda ileri noktalara gelemememizin sebebi, teknolojik ürünler alanında ülkemizde yaşanan üretime yönelik kendi problemlerimiz mi yoksa direk olarak güneş enerjisine yönelik problemler mi ?
Dünya ise maalesef bize göre oldukça ileride. Ülkelerin temiz enerji kaynaklarına verdiği teşvikler, çevre bilincinin artması, Kyoto protokolü sebebiyle karbon sınırlamalarının artması, dünya üzerinde PV panellerin kullanımının artmasının sebepleri. Örneğin, Almanya’nın GW seviyesindeki toplam yatırımına bakılırsa, daha çok güneşi olan ülkemizin pazar potansiyeli görülebilir. Buna rağmen ülkemizde ki gelişmenin sınırlı olmasının en büyük nedenleri ise, devlet tarafından henüz bir teşvik mekanizmasının oluşturulamaması ve panel fiyatlarının diğer temiz enerji üretim sistemlerinden daha yüksek olması diyebiliriz.
Bununla birlikte, bu yönde birtakım faaliyetler olmadı değil. Şimdilik sadece PV hücrelerinin dışarıdan temin edilerek panel haline getirilmesi aşamasındayız. Bu yönde faaliyet gösteren 3-4 tane firma bulunmaktadır ama vazgeçenlerinde haberleri gelmeye başladı. Daha ileri aşamalara gidecek şekilde bir üretim faaliyeti henüz göremedik. Bunun sebeplerinden biri en başta iç pazarın henüz oluşmaması, diğerleri de hazır ürüne istinaden laminasyon işleminin kar marjının nispeten yüksek olmaması, dünya pazarında pek çok üreticinin olması, krizin etkisiyle dünyada arz talep dengesinin arz lehine değişmesi, özellikle uzak doğu menşeeli ürünlerin fiyat avantajının yüksek olmasıdır.
Bahsi geçen bu panellerin üretim süreci farklı aşamalardan oluşmaktadır. Bu aşamalar ülkemiz için farklı sektörlere hitabet edebilir. Örneğin çok farklı imalat aşamalarını içinde barındırıan otomotiv ve yan sanayi sektörü gayet kolay bir şekilde PV imalatını gerçekleştirebilir. Özellikle üretim aşamasında ne kadar temele inilirse o kadar kar marjı artmaktadır ama bu yatırımlar oldukça yüksek maliyetli yatırımlardır ve teknik anlamda da ciddi bir know-how istemektedir. Bu sebeple ciddi analizlerle yatırım aşamasına geçilmelidir.
Bununla birlikte, bu yatırımları sadece yurtiçi piyasaları için düşünmesek te, üretilen bir ürünün üretilen yerdeki kullanımının sınırlı olması maliyetler açısından pek uygun değildir. Bu kullanımın arttırılması ise aslında sadece devletin üzerine yüklenilecek bir görev değildir. Daha bu sabah vapurdan geçerken gördüğüm için güzel bir örnek olarak, Koskoca Bahçeşehir Üniversite’sinin bahçesinde sadece bir panel bulunması üzerinde durulması gereken bir konudur.
Sonuç olarak, konuya sadece teknik olarak yani verimlilik ve ucuzluk açısından bakmamak gerekiyor. Güneşe bir yatırım yapılmalı veya yaptırılmalı, yumurtaları aynı kefeye koymamak açısından bu şart. Türkiye, enerjide bir koridor ülke olmanın yanında bir merkez ülke olma yolunda büyük ilerleme kaydedebilecek konumdadır. Enerjinin her alanında çok yönlü çalışma gerektiren bu konuma gelebilmek için gerekenlerden biri de, yazının ana konusu olan temiz enerji alanında yerli üretim faaliyetleri gibi ülkenin kendi kapasitesini öne çıkaracak faaliyetlerde bulunmaktır.
Mürşat Özkaya / www.yesilekonomi.com / 18.10.2010