El que quiera pescado que se moje el culo
Bir önceki yazımızda rüzgâr enerjisi piyasasının gelişimine katkıda bulunmuş olan en önemli ülkelerden birinde, Danimarka’da geçtiğimiz 30 senede yaşananları özetlemeye çalışmıştık. Bu yazımızda rüzgâr enerjisini bir piyasa olarak tüm yan sektörleri ile geliştirmeyi başarmış ve aynı zamanda rüzgâr enerjisini enerji kaynakları içerisinde önemli bir noktaya getirebilmiş bir başka ülkeye odaklanacağız. Rüzgâr enerjisini Danimarka’ya kıyasla çok sonraları 1990’larda geliştirmeye başlayan İspanya 1990-2010 arası geçen 20 yıl içerisinde 19GW’lık bir kurulu güç üzerine çıkarak ABD, Çin ve Almanya’nın ardından Dünya’nın en büyük dördüncü kapasitesine; ayrıca bu miktarla dünya kurulu rüzgâr gücünün yüzde 12,1’ine sahip olmayı başarmıştır. Peki, bu süre içerisinde İspanya bu seviyeye nasıl ulaştı ve neleri doğru yaptı? Bu soruların cevabını kısaca vermeye çalışacağız.
Rüzgâr piyasasının gelişimi ile Kyoto Protokolünün imzalanması arasında ciddi bir ilişki kurmak çok da yanlış olmaz diye düşünüyoruz. Nitekim Kyoto Protokolü’nün imzalandığı 1997 yılında 7.600MW olan Dünya’daki toplam kurulu güç protokolün imzalanmasını ile artan farkındalık ve aynı zamanda karbon piyasasından rüzgâr projelerine gelen teşvik niteliğindeki karbon kredileri ile birlikte 2010 senesinde 158.505MW’a ulaştı. Bu süre içerisinde İspanya’daki rüzgâr piyasası küresel piyasalarda yaşanan büyümenin bile ötesinde büyümeyi başarmıştır. Bu yaşanan gelişmenin ardında şüphesiz ülkede oluşturulan rüzgâr teknolojisi uzmanlığı ile birlikte yurtiçinde türbin üretimi yapan firmaların desteklenmesi ve yurtdışında üretim yapan firmaların ülke içinde üretime teşvik edilmeleri yer almaktadır. Bu büyüme ile birlikte günümüzde rüzgâr enerjisi tek başına İspanya’nın toplam elektrik arzının yüzde 14,39’una karşılar hale gelmiştir.
İspanya’daki modern rüzgâr enerjisi sektörü 1994 yılında ilk şebekeye satış tarifesinin (Feed-In Tariff) uygulanmasıyla başlamıştır. Devlet rüzgâr enerjisine olan teşvikini yıllar içinde arttırdığı şebekeye satış tarifeleri (9,2 €¢ / kWh ile Avrupa’daki en yüksek tarifelerden biri), düşük vergi oranları (yüzde 10’a yakın), düşük faizli ve geri ödeme şartları elverişli devlet kredileri ve bölgesel yatırımlarda devlet yardımları ile güçlendirmiştir.
Türkiye’ye benzer olarak enerji ihtiyacının %75’ini ithal eden İspanya için rüzgâr enerjisi ülkenin enerjide dışa bağımlılığının azaltılabilmesi açısından son derece önemlidir. İspanya’nın enerji talebi 1990 ile 2002 yılları arasında yüzde 50 civarında artmasına rağmen, yurtiçi enerji üretimi bu süre içinde neredeyse sabit kalmıştır. Enerji kaynaklarının sağlanmasında çok büyük oranda ithal kaynaklara ihtiyaç duyulmasının yanı sıra, enerji üretiminde en büyük paya sahip olan doğal gazın ithal edildiği Cezayir’deki politik istikrarsızlık da doğal gaza olan güveni azaltmış ve zamanla enerji talebinin karşılanması üzerindeki riskleri artırmıştır. Böyle bir ortam içerisinde çok doğru bir zamanlama ve büyük bir gayret ile rüzgâr enerjisi devreye sokulmuş ve dışa bağımlılık bir nebze olsun azaltılabilmiştir. Rüzgâr enerjisi devreye girdikten sonradır ki İspanya; Fransa, Portekiz ve Fas’a elektrik ihracatına başlamıştır.
1994 yılından günümüze kadar İspanya’nın rüzgâr enerjisi ile elektrik üretilmesini arttırmak için attığı adımları altını çizerek sıralamakta fayda görüyoruz:
1994: İlk şebekeye satış tarifesi
1997: Yenilenebilir enerji kaynakları için avantajlı bağlanma ve iletim sağlanması
1998: İspanya’nın Kyoto Protokolü’nü imzalaması
1998: Şebekeye satış tarifelerinin arttırılması
1999: Yenilenebilir Enerjiyi Geliştirme Planı (2000-2010)
2002: Kyoto Protokolü’nü resmen uygulamaya konulması
2004: Rüzgâr Enerjisi Projeleri İçin Ömür Boyu Teşvik Garantisi Yasası
2004: Rüzgar enerjisi araştırma ve geliştirmeleri için devlet kredilerinin sağlanması
2005: 2010 yılı hedefinin 13 GW’tan 20 GW’a yükseltilmesi
Tarihsel süreçten de gördüğümüz üzere İspanya’da rüzgâr gücünün gelişmesi yönünde politikalar benimsenmiş ve bu politikalar ile birlikte daha önce belirtildiği gibi yurtiçinde üretim yapan türbin firmalarını teşvik eden yasalar çıkartılmıştır. Bazı özerk İspanyol bölge yönetimleri endüstriyel üretimi arttırmak ve ekonomik büyümeyi hızlandırmak için kendi topraklarında kurulacak olan rüzgâr santrallerinde belirli miktarlarda mahalli üretim parçaları kullanılmasını zorunlu kılmıştır.
Mahalli üretim parçaları zorunlu kılmakla birlikte Ar-Ge faaliyetleri de yasalar ile teşvik edilmiş, Çevre ve Teknoloji Enerji Araştırmaları Merkezi (CIEMAT) oluşturulmuş ve bu kurum rüzgâr enerjisi teknolojilerinin geliştirilmesinde önemli paya sahip olmuştur.
Bu belirttiğimiz politikaların yanında İspanya’yı rüzgâr enerjisinde hızla büyüyen bir merkez haline getiren diğer bir unsur da göreceli olarak yüksek olan şebekeye satış tarifesidir. Son yıllarda yakalanan artışta ve piyasada sağlanan kararlılıkta belki de en önemli pay sahibi şebekeye satış tarifesi olmuştur. 2007 yılında ise devletin, şirketlerin elde ettiği yüksek karlardan dolayı bu tarifeleri düşüreceğini açıklaması ile birlikte bundan sonraki yıllarda özellikle 2010 yılına gelindiğinde rüzgâr enerjisinde büyümede önceki yıllara göre bir düşüş gözlenmiştir.
Son olarak İspanya’daki rüzgâr enerjisi hakkında rakamsal bazı bilgiler vererek yazımızı tamamlayalım:
• İspanya da rüzgâr enerjisi 2009 yılında toplamda 36.188 kWh ile kömür’ü geride bırakarak nükleer’in ve doğalgaz’ın ardından en çok elektrik üretilen üçüncü enerji kaynağı olmuştur.
• 8 Kasım 2009’da yaklaşık 5 saat boyunca İspanya’nın toplam elektrik talebinin yüzde 50’den fazlası rüzgâr enerjisi ile arz edilmiştir. Aynı günde toplam günlük elektrik ihtiyacının da yüzde 44’ü gene rüzgâr enerjisi tarafından karşılanmıştır.
• 2009 senesi içerisinde GDP’ye 3.803 M€’luk bir ek sağlamıştır. İthalatı 2.900 M€ arttırmış, 243 M€’luk vergi geliri sağlamış 189,5 M€’luk araştırma ve geliştirme bütçesi kullanılmıştır.
• 2008’de 41.000 olan sektör çalışanı sayısında 4.000 kişilik ek istihdam sağlanmıştır.
• 19,1 Mtonluk CO2 salımı engellenmiştir.
Gerek Danimarka örneğinden gerekse İspanya örneğinden ülkemiz adına çıkartılacak çok önemli sonuçlar bulunduğunu düşünmekteyiz. Her iki ülkedeki bu gelişim süreci, bizlere bir sektörün ancak kararlı uygulamalar silsilesi ile yaratılıp sürdürülebilir bir şekilde geliştirebileceğini çok açık bir şekilde göstermelidir. 45.000 kişiye istihdam sağlayan milyar dolarlık bir sektörün kurulup geliştirilmesinin insan ömrü için bile uzun sayılmayacak süreler içerisinde gerçekleştirildiğini göstererek bizlere bu yolda çalışmak için cesaret vermelidir.
Son olarak, yazıya uygun gördüğümüz başlığın anlamını da açıklayalım, ‘El que quiera pescado que se moje el culo’ İspanyolca bir atasözüdür ve aşağı yukarı şu anlama gelir: ‘Balık tutmak istiyorsan biraz ıslanmayı göze almalısın’.
Hakan Yıldırım / Mustafa Necip Polatcan - www.yesilekonomi.com / 17.09.2010