Almanya nın dış ticaret politikası tartışılıyor
İhracatçı Alman şirketlerinde, son dönemde sanki hiç kriz olmamış gibi bir hareketlilik var. Ancak Almanya nın dış ticaret politikası, ortaklarının hiç hoşuna gitmiyor. Dezavantaja uğramaktan şikâyet ediyorlar.
İhracat kısa bir süre öncesine kadar ekonomik çöküşün etkisi altında inliyordu. Ancak bu durum bugün neredeyse unutuldu. Dış ticaret uzun bir süredir olmadığı kadar canlılık yaşıyor. Almanya nın ihracatı mayıs ayında, beklendiği gibi iki kattan daha fazla bir oranda toparlanma kaydetti. Firmalar yurt dışına 77 milyar 500 milyon euro tutarında mal sattı. Önceki yıla kıyasla yüzde 30’luk büyümeyle, son on yılın en büyük artışı kaydedildi.
Allianz Grup’un baş iktisatçısı Michael Heise, Almanya ihracat modelinin özelliklerine dikkat çekiyor ve "Almanya’nın ihracat modeli çok iyi çalışıyor ancak yine de bu ihracat modeliyle ekonomik durumun ne kadar değişken olduğunu da gördük. Yatırım malı ihracat eden ihracata bağımlı bir ülkenin, dünya ekonomisindeki konjonktürel çöküşlerden çok güçlü bir şekilde etkileneceği eskiden beri biliniyordu. Diğer pek çok ülkeden daha yüksek olan geçen yılki yüzde beşlik resesyon da böyle açıklanabilir" diyor.
Yatırım malları ihracatının etkisi
Şu çok açık : Yatırım malları ihracat eden bir ülke, durgunlukta diğerlerine kıyasla daha fazla zarar görüyor. Büyüme dönemlerinde ise çok yüksek gelir elde ediyor. Son yıllarda Almanya’nın ihracatında çeşitli ülkelerin ağırlığı da değişti. Örneğin Avrupa dışındaki ülkelere yapılan ihracat, Avrupa ülkelerine yapılan ihracata kıyasla iki kart arttı. Özellikle de Çin, Hindistan ve Brezilya gibi kalkınmanın eşiğindeki ülkelere yapılan ihracat ortalamanın üzerinde bir artış kaydetti.
İhracata odaklanması Almanya ya tabii sadece dost kazandırmadı. Çünkü birinin ihracat fazlası bir başkasının ticaret açığı anlamına geliyor. Almanya’nın tek taraflı ticaret modeline yönelik eleştirileri Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde başlattı. Lagarde, Almanya’nın düşük ücret artışına dayandırılan ihracat fazlasını, Avrupalı komşuları için sürdürülemez olarak nitelendirmişti. Bu, Heise’nin kısmen katılabildiği bir eleştiri. Heise, "Bu, ihracat modelinin dezavantajlı tarafı. Dolayısıyla, Almanya daki iç konjonktür desteklerini ve iç talebi güçlendirmemiz gerekli. Rotamızın bu olması gerektiğini düşünüyorum. Bu, yurtdışından, dengesizliklerin ortadan kaldırılmasına katkı olarak talep ediliyor. Biz de harekete geçmeliyiz" ifadelerini kullanıyor.
Almanya için doğru strateji
Tartışmaların merkezinde ise iki soru bulunuyor : Yalnızca Güney Avrupa’da rekabette geride kalmış olan borçlu ülkelerin mi değişmesi gerektiği ve güçlü Almanya’nın, Avrupa’nın tekrar istikrarlı bir dengeye kavuşmasına katkı sağlayıp sağlayamayacağı. Euro’nun Dolar’a karşı büyük oranda değer kazanmasına karşın, Almanya 2000 ile 2008 yılları arasında ihracatını yüzde 65 oranında artırdı. Çünkü ücret artışı verimlilik artışının gerisinde kalmıştı. Bu da reel devalüasyon anlamına geliyordu ve Almanya nın rekabet gücünü arttırıyordu. Peki, dengesizliği azaltmak için Almanya’nın hangi stratejiyi seçmesi gerekiyor ?
Heise bu soruya, "Bu strateji, daha fazla borç alıp yapay kamu tüketimi yaratmaya dayandırılamaz, tam aksine özel tüketim ve yatırım talebini canlandırmalıyız. İş piyasası ve istihdam politikası alanlarında pek çok olasılık bulunduğunu düşünüyorum. Ayrıca vergi sistemimizin yapısı ya da yatırım koşullarında bazı düzeltmeler yapılabilir. Örneğin bürokrasinin azaltılması, teknoloji dostu adımlar ve benzeri. Burada gerçekten çok hızlı ilerleme kaydetmeliyiz" yanıtını veriyor. www.dw-world.de/dw / 22 Temmuz 2010