Petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtların tükenir kaynaklar oluşu, çevreye vermiş oldukları zararlar ve dünya coğrafyasındaki eşitsiz dağılımı, bu kaynakların kullanımının belirli bir plan çerçevesinde azaltılmasını zorunlu hale getirmiştir.
Kontrolsüz fosil yakıt kullanımının küresel ısınma ve sera etkisini ortaya çıkardığı tüm dünya tarafından bilinmektedir. Diğer taraftan, fosil yakıtların dünya coğrafyasındaki eşitsiz dağılımı, bu yakıtların fiyatlarında da istikrarsızlığa neden olmaktadır.
Fosil kaynaklar açısından fakir ancak teknoloji açısından gelişmiş ülkeler, fosil yakıtların tahakkümünden kurtulmak için yenilenebilir enerji kaynaklarını, enerji politikalarının merkezine yerleştirmişlerdir. Gelişmiş ülkelerde, 1990 lı yılların başlarından itibarenhidroelektrik, güneş, rüzgar, jeotermal, fotovoltaik güneş, biyokütle, dalga, akıntı, gel-git enerjileri yenilenebilir enerji kaynakları olarak tanımlanmış ve bu kaynakların kullanımı teşvik edilmiştir.
Yenilenebilir enerji kaynakları, temiz, çevreci kaynaklar olup, en önemli özellikleri yerli kaynaklar olmalarıdır. Bu açıdan yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, fosil yakıtlar açısından fakir olan ülkelerin enerjide dışa bağımlılıklarının azaltılması açısından da büyük önem arz etmektedir. Yenilenebilir enerji kaynakları açısından en büyük problem, bu kaynaklara ait teknolojilerin gelişim süreci içerisinde olmasıdır. Teknolojik gelişimin devam etmesi, yenilenebilir enerji kaynakları kullanarak yapılacak enerji üretimi maliyetinin de yüksek olmasını beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler yenilenebilirenerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmekte, bu kaynakların kullanımının artırılması yönünde teşvik paketleri açıklamaktadır. Başta ABD ve Japonya olmak üzere, gelişmiş ülkeler küresel finansal krizden kurtuluş reçetelerinde, milyarlarca dolar fonu yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşan "temiz enerji ekonomisine" aktaracaklarını duyurmuşlardır.
ABD de Obama yönetimi, krizden çıkış için ayırdığı 700 milyar dolarlık paketin içerisinde temiz enerji kaynaklarının geliştirilmesine ve enerji verimliliğine vereceği destekleri özel olarak belirtmiştir. ABD yönetimi "temiz enerji ekonomisine"vereceği desteklerle istihdamın artışını da beklemektedir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, AB üyesi ülkeler tarafından da teşvik edilmektedir. AB enerji politikalarına göre, 2020 yılında üretilen enerjinin % 20 sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından yapılması hedeflenmiştir.
Gelişmiş ülkelerin yenilenebilir enerji kaynaklarınıngelişmesine yönelik stratejilerine rağmen, yerli fosil kaynakları kısıtlı, enerjide yüksek oranlarda ithalata bağımlı olan ülkemizde yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın kullanımına önem verilmemektedir. Hidroelektrik potansiyelimizin % 70 i, rüzgâr enerjisi potansiyelimizin % 98 i, jeotermal enerji potansiyelimizin % 95 i, güneş potansiyelimizin de tamamıhenüz elektrik üretiminde kullanılmamaktadır. 21. yüzyılın enerji kaynağı olarak değerlendirilengüneş potansiyelimizin, sıcak su ısıtma dışında kullanılamaması da oldukça düşündürücüdür.
Ülkemizde, yenilenebilir enerji kullanarak elektrik üretmek isteyen yatırımcıların en büyük beklentisi, yenilenebilir enerji kaynaklarına alım garantisi getiren kanun taslağıydı. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan hidroelektrik, rüzgâr, güneş, jeotermal ve dalga enerjilerinden üretilecek elektrik için 10 ile 20 yıl arasında alım garantisi getiren kanun taslağı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Enerji Komisyonu ndan jet hızıyla geçerek, 6 Haziran 2009 da Genel Kurul a gönderilmişti. İktidar ve muhalefet partilerinin üzerinde anlaştığı ender kanun taslaklarından biri olan Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Teşvik Kanunu Taslağı, 29 Haziran 2009 da geri çekilmişti.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ın "yenilenebilir enerji kaynaklarının alım fiyatlarının artırılmasının Hazine ye ilave yük getireceği" açıklaması, YEK Teşvik Kanunu nun TBMM gündeminden geri çekilmesiyle ilgili tek açıklama olmuştu.
Ülkemizde, yenilenebilir enerji kaynağı denilince rüzgar enerjisi akla gelmektedir. Haziran 2009 da hazırlanan YEK Teşvik Kanun Taslağı rüzgâr dışında, hidroelektrik, güneş, jeotermal, foto voltaik güneş, biyokütle, dalga, akıntı, gel-git enerjilerine dayalı elektrik üretim yatırımlarına yapılacak teşvikleri de kapsıyordu.
Ülkemizde kısa vadede değerlendirilebilecek yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli açısından hidroelektrikten sonra rüzgâr ilk sırada yer alıyor. Haziran 2009 da hazırlanan YEK Teşvik Kanun Taslağı ile karasal rüzgâr kullanılarak yapılacak elektrik üretiminde 10 yıl için 8 Eurocent/kWh fiyatla alım garantisi öngörülürken, son dönemde yapılan açıklamalarla, alım fiyatının 5,5 Eurocent/kWh a düşürüleceği konuşulmaktadır. Rüzgardan üretilecek elektriğe 5,5 Eurocent/kWh fiyatla alım garantisi verilmesi dünya ortalamasının altındadır. Almanya da rüzgâr kullanılarak üretilecek elektrik için alım fiyatları 20 yıl için 8,5 Eurocent/kWh, Belçika da 7,68 Eurocent/kWh, Hollanda da 7,71 Eurocent/kWh, İtalya da 7,37 Eurocent/kWh,Avusturya da 7,3 ile 10,9 Eurocent/kWharasında değişiyor.
Gelişmiş ülkelerin, enerji darboğazındankurtulmak, tükenir kaynaklar olan petrol, doğalgaz ve kömürün tekelinin kırılmasını sağlamak amacıyla, yeni-yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik ettiği bir dönemde, ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynaklarının daha yoğun olarak kullanımını teşvik edecek yenilenebilir enerji kaynaklarına ait alım garantisi, tutarı ve süresi bulunan bir düzenlemenin olmayışı, bu konuda hazırlanan kanun taslağının da geri çekilmesi oldukça dikkat çekicidir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarına dünya standartlarında alım garantisi getirilmediği takdirde, enerji portföyü içerisinde bu kaynakların kullanımının artırılmasını beklemek hayalden öteye geçemez.
Serdar İSKENDER / www.zaman.com.tr / 21.07.2010