Almanya’nın gözü Asya piyasalarında
Dünya nüfusunun yarısını barındıran Asya kıtası, büyüme hızı ve Pazar potansiyelleriyle de dikkat çekiyorlar. Batılı ekonomiler daralırken, Çin ve Hindistan, Asya’da büyümenin öncülüğünü yapıyor.
Asya ülkeleriyle yapılan ticaret, ihracatçı Alman şirketlerinin ekonomik krizi hafif sıyrıklarla atlatmasını sağladı. Alman özel sektörünün Singapur’daki Asya – Pasifik Konferansı nda Almanya ile Asya ülkeleri arasındaki ilişkiler ele alındı.
Alman özel sektörü Asya – Pasifik Komisyonu Başkanı Jürgen Hambrecht, bundan iki yıl kadar önce Asya ülkelerinin Almanya’nın toplam ihracatındaki payının yüzde onu ancak bulmasından şikâyet ediyordu. Aradan geçen süre içinde bu pay oldukça büyüdü.
“Kriz rakamları altüst etti, ama Asya pazarının kriz döneminde de istikrarlı bir gelişme gösterdiği kesin. Asya ülkelerine yapılan ihracattaki düşüş, genel ihracat daralmasının gerisinde kaldı, Çin’e yapılan ihracat ise arttı. Asya ülkelerinin Almanya’nın ihracatındaki payı iki yılda yüzde ondan yüzde 16’ya çıktı.“
Göz kamaştıran kıta
Artmaya da devam ediyor. Aynı zamanda dünyanın en büyük kimyacılık tröstü BASF’in yönetim kurulu başkanı da olan Jürgen Hambrecht, 1990 lı yıllarda Hong Kong’dan şirketin Asya ülkeleriyle iş bağlantılarını yönetmişti.
Asya kıtası dünya nüfusunun yarısını barındırıyor. Kıtanın nüfus devleri Çin ve Hindistan, aynı zamanda büyüme hızlarıyla ve pazar potansiyelleriyle de göz kamaştırıyor. Kriz yılı 2009’da Amerikan ekonomisi %2,4, Alman ekonomisi ise yüzde beş oranında daralırken Çin’in büyüme hızı %8,7 olmuş, Hint ekonomisi de %6,7 oranında büyümüştü. Asya Kalkınma Bankası’nın tahminlerine göre 2010’da ekonomik canlanmadan bütün Asya ülkeleri nasiplenecek ve kıtanın genel büyüme hızı %7,5’u bulacak.
BASF Yönetim Kurulu Başkanı Hambrecht, Alman şirketlerinin Asya’da mükemmel bir pazarlama mekanizması kurduklarını, Alman otomobilleriyle kimyevi ürünlerine Asya ülkelerinde büyük rağbet gösterildiğini anlatıyor. Hambrecht’e göre teknolojik ilerleme ve sürdürülebilir kalkınmanın ön şartı kabul edilen yenilikçilik ve inovasyon gücünün de Alman şirketlerine avantaj sağladığını anlatıyor :
“Örneğin enerji randımanı yüksek inşaatçılık, elektro-mobilite, otomobil ve diğer sınai ürünlerde hafif malzeme kullanımı, kısacası hammadde tasarrufu sağlayan metotların bütün branşlara yayılması gibi…”
Çevreyi tahrip etmek pahasına ekonomik büyüme sağlanamayacağını ve yenilenebilir enerji türleriyle yüksek enerji verimliliği gibi faktörlerin göz ardı edilemeyeceğini Çin ve Hindistan da artık idrak etti. Bu, dünyanın en ileri çevre teknolojisini geliştiren Almanya açısından olumlu bir gelişme.
Çin’de himayecilik eğilimi artıyor
Kriz nedeniyle daha da artan Çin’deki himayecilik eğilimi, ihracatçı Alman şirketlerinin önündeki en büyük engel. Farklı sanayi standartları ve zihni mülkiyete saygısızlık da işadamı Hambrecht’e göre önemli bir dezavantaj :
“Lakin en büyük zihni hırsızlığı Çinliler’in yaptığı şeklindeki iddiaya katılmak mümkün değil. Zihni mülkiyet, sadece Çin’i değil, bütün dünyayı ilgilendiren önemli bir konu. Çin’in zihni mülkiyetin bir değer olduğunu kabul etmesi ve en çok patent başvurusunun Çin’de yapılması da kayda değer bir gelişme oldu.”
Çin de yatırım yapan ve Çin ile ticari ilişkileri olan Alman şirketlerinin sayısı dört binin üzerinde. İki bin Alman şirketinin de Hindistan’da üretim tesisleri bulunuyor. Bütün Asya ülkeleriyle iş bağlantısı kurup bu ülkelerde yatırım yapma imkânlarını araştıran küçük ve orta ölçekli Alman şirketlerinin sayısı sürekli artıyor. www.dw-world.de/dw / 14 Mayıs 2010