Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED), Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlere rehberlik ediyor. YASED’den Mustafa Alper, piyasalardaki gelişmelerin yatırımcıyı nasıl etkilediğini DW’ye değerlendirdi.
Kâr amacı gütmeyen YASED Uluslararası Yatırımcılar Derneği, Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin 1980 yılından beri kılavuz kaptanlığını yapıyor. YASED, Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırımcıların en önemli temsilcisi olduğu için Deutsce Welle olarak Türkiye’de ki mevcut ekonomik şartların yatırımcıyı ne yönde etkilediğini Dernek genel sekreteri Mustafa Alper ile konuştuk.
Deutsche Welle: IMF, Türkiye için 2010 yılı büyüme tahminini yukarı yönlü revize ederek yüzde 3,7’den yüzde 5,2’ye yükseltti. Dünya Ekonomik görünüm raporunda Türkiye için ‘’iç güven, başlangıçtaki dış şoktan sonra yeniden kazanıldı’’ denildi. YASED olarak bu öngörüyü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mustafa Alper : Büyümenin 5 in üzerine çıkması beklenebilir ama uluslararası konjonktürün de bunda etkisi önemli olacaktır ... Bu anlamda doğrudan yatırımlar burada önemli pay alabilir, büyüme tahmini beklendiği gibi gelirse. Ama gelmezse ki, şu anda yani ilk iki aydaki görüntü düşük gidiyor, büyümenin bir anda bu kadar kolay yukarı çekmesini kolay kolay sağlamayacaktır diye düşünüyorum. Yani biraz diğer faktörleri de düşünerek buna bakmak lazım. Elbette büyümeyi sağlayıcı bir takım mekanizmaların devreye girmesi lazım. Örneğin büyümenin sağlanması için gerekli olan yatırımların yapılabilmesi gerekir. Ama şu da bir gerçek; geçen sene büyüme düşük olduğu için onun üzerine gelecek her türlü artı üretim, artı büyüme, artı ihracat bu büyüme oranını yukarı çekecektir. Ancak büyümeye katkıda bulunacak uluslararası yatırımların, Türkiye’ye gelmesinin öyle beklendiği kadar kolay olamayacağını da biraz göz önünde bulundurmamız lazım.
Deutsche Welle : IMF ile yeni stand by anlaşması yapılmamasıyla kısa vadede piyasalarda oluşan tepki duruldu mu ?
Mustafa Alper : Duruldu diyebiliriz, çünkü son 6 ayda tüm toplumda beklentiler aşağı yukarı o yöndeydi. İş bu kadar uzayınca da herkes kendi konusunda yolunu çizmek üzere en azından tedbirini almıştı. Bu yüzden çok fazla bir değişiklik olmadı. Evet belki ilave bir pozitif katkısı olacaktı, o olmadı. Ama hükümet de zaten mali kuralları devreye sokacağını bununla ilgili adımlar atacağını dile getiriyordu ki bir yerde de zorunlu onun yapılması. Dolayısıyla çok fazla olumsuz etkilediğini düşünmüyorum ...
Deutsche Welle : Türkiye bundan sonra ‘’dünya mali piyasalarına’’ güven sağlaması açısından nasıl bir yol izlemeli ?
Mustafa Alper : Uzun zamandır dile getirdiğimiz yapısal reformları, hiç olmazsa önemli olanlarını yerine getirebilmesi lazım. Mesela Türk Ticaret Kanunu gibi yıllardır sürüncemede olan bu yasanın çıkması, iş dünyası için çok temel güvencelerden bir tanesi olacaktır. Bu kanunun bir an önce devreye girmesi, Türkiye’nin önünü açacak, iş piyasasını daha bir düzene sokacaktır. Biz YASED olarak bu konunun üzerinde özellikle duruyoruz. Türk Ticaret Kanunu hakikaten çok temel yasalardan bir tanesi. Bunda da hükümetin ve meclisin samimi olması gerekiyor zira bu tartışılarak çıkarıltılması zor bir yasa, uzlaşı lazım. Ama bu kanun çıkarsa bizce çok önemli bir güvence olacaktır çünkü uluslararası şirketler bize sürekli bu kanunu soruyor.
"Türkiye hâlâ krizde"
Deutsche Welle : Türkiye ekonomik krizi atlattı mı ?
Mustafa Alper : Bu konuda net bir şey söylemek çok mümkün değil çünkü istihdam açısından baktığımızda Türkiye hâlâ krizde ... İşsizliğin % 14-15 olması makul bir durum değil ki işsizlik % 9’ lara düşmüştü bu ülkede. Şimdi % 14 lere iyi deyip ve şu anda şartlar gayet iyiye gidiyor demek gerçekçi değil ... Evet dipte değiliz bu kesin, ama krizi atlattığımızı söylemek de biraz zor. Bu biraz da gelişmiş piyasaların yani özellikle AB’nin ne kadar hızlı yol alacağına çok bağlı. Özellikle ihracatta şu anda kıpırdamalar var ama bunun katma değer anlamında ne bıraktığına da yi bakmak lazım. İhracat yapıyoruz, ama ithalat da bu arada büyümeye başladı. Katma değer olarak maalesef Türkiye’nin ihracat potansiyeli çok fazla bir şey bırakmıyor. Rakam büyüyor ama dönüp baktığımızda ekonomik olarak ülkeye ne kattığını çok fazla göremiyorsunuz. İhracatın büyümesi yatırımlara yol açabilecek bir katma değer sağlarsa o zaman gerçekten iş bulan, iş yaratabilen bir ekonominiz olmuş demektir. Maalesef şu anda böyle bir görüntü yok çünkü işsizlik ciddi anlamda büyüyor.Bir taraftan ilk kez işe başlamak isteyenler, okul mezunları, bir taraftan da işini kaybedenler var. Dolayısıyla işsizlikte bir azalmayı gördüğümüz noktada Türkiye’nin artık krizden çıktığını söylemek daha doğru olur kanısındayım ...
Deutsche Welle: Hükümet kriz dönemini iyi yönetebildi mi ?
Mustafa Alper : Zaman zaman geç kalınsa da, belki biraz IMF anlaşmasını da gündemde tutarak başarılı kelimesi çok iddialı olur ama hükümet bu kriz dönemini iyi yönetti diyebiliriz. Mesela orta vadeli programın devreye girmesi, orada verilen samimi hedefler (çünkü çok abartılı olduğu zaman da kimse inanmıyor buna orada verilenler bir ölçüde mantıklıydı) hükümetin bu konuya ciddi baktığının ilk göstergeleriydi. O programın olumlu katkısı oldu ... Evet ilk dönemleri değilse bile sonradan Merkez Bankası’nın politikalarıyla beraber kriz iyi idare edildi.
Yapısal reform ihtiyacı
Deutsche Welle : Bu kriz dönemini asgari zararla tamamlayabilmesi için hükümetin hangi konulara öncelik vermesi gerekir ?
Mustafa Alper : Az önce söylediğimiz yapısal reformların bazıları uzun vadede yansıyabilecek faktörler ve bunlar bir miktar da piyasayı zorlayan etkenler ... Evet ihracat çok önemli bu da sanayinizin yapısal dönüşümünü gerektirir ki o da bir süreç ister. Burada belki uluslararası yatırımları daha fazla çekebilmek anlamında enerji sektöründe sağlanabilecek daha fazla bir yabancı sermaye girişinin piyasayı canlandırıcı etkisi kesinlikle olacaktır. Evet özelleştirmeler var ama yeni yatırımlar anlamında ortamın daha cazip, daha uluslararası yatırımcıyı Türkiye’ye yönlendirecek bir durum, krizin aşılmasına katkı sağlayacaktır. Tabi bu da hemen yansımayacaktır ama önümüzdeki 1-2 yıllık süreci hızlandıracaktır. Yoksa mevcut şartları bu şekilde sürdürdüğünüz taktirde süreç aynı şekilde gider. Biraz daha iyi duruma gelir ya da biraz daha gerileyebilir ... Türkiye tek başına artık çok fazla şunu yaptım hadi bakalım her şey yoluna girecektir deme konumunda değil eskisi gibi..
Deutsce Welle : Türkiye’de ki yabancı yatırımcı global ekonomik kriz döneminden çok etkilendi mi ?
Mustafa Alper : Beklediğimiz kadar etkilenmedi, evet yatırımlarını büyütmediler ama küçültmediler de yani kapatıp gitmedi hiç birisi ... Bir kaç tane belki olmuştur. Fakat yeni bir yatırıma geçecekse ya da kapasite artışı yapacaksa onu biraz beklemeye aldı durumu görme açısından. Onun dışında ciddi anlamda kaçış olmadı. Belki biraz daha bağlı ortaklıkları olan bazı büyükler Türkiye’de ki şirketlerinden vazgeçti yani küçük bir şirketin ortağıyken bir sermaye ihtiyacı dolayısıyla buradakini elinden çıkartıp parayı kendi ülkesine transfer etti ama bunlar da çok fazla olmadı ... Asıl önemli olan gelen uluslararası yatırımcı sayısı düştü maalesef..
Yatırımcının önündeki engeller
Deutsce Welle : Uluslararası yatırımcıların Türkiye’de yatırım yapmalarına engel gördükleri unsurların başında neler geliyor ?
Mustafa Alper : Biz YASED olarak anketlerimizi yapıyoruz, sorduğumuz sorularda ekonomik ve siyasi istikrar elbette ilk sıralarda çıkıyor. Ama engelleri sırala dediğinizde hep birinci sırada yasal çerçeve adını verdiğimiz yasaların uygulanması geliyor. Burada kastedilen yasalar uygulanmıyor anlamında değil ya da yasa yetersiz değil o da var gerçi ama ... İki şey oluyor, bir; yasa uygulanırken Türkiye’de ki yasaların uygulanabilirliği ya da mahkemelerin uzaması nedeniyle hakkınız kayba uğruyor ister istemez. İkincisi bu kararların öngörülebilirliğinin olmaması yatırımcı için büyük bir engel ... Bunu da şöyle açıklayabiliriz; ticari konuyla ilgili yasada standart bir uygulama vardır, siz bu konuyla ilgili dava açtığınızda davanın sonucunu kestiremiyorsunuz, bu yatırımcı için çok önemli ... Daha sonra kayıt dışı ekonomi geliyor ... Özellikle uluslararası yatırımcı çok sistemli ve yasalara uygun çalıştığı için Türk rakiplerinin kayıtsız ya da yarı kayıtlı olmasını doğru bulmuyor ... Çünkü bu rekabeti ciddi anlamda zedeleyen bir durum ... Onun dışında eskisi kadar yatımcının önüne engel diye koyabileceğiniz bir şey yok ... Yeniden altını çiziyorum öngörülebilirlik uluslararsı yatırımcı için en önemli konulardan bir tanesi ki bu siyaseti ve ekonomiyi de kapsıyor.
Deutsche Welle : Yabancı rating kuruluşlarının Türkiye’ye verdikleri not değişiklikleri gelecek yatırımcıyı etkiliyor mu ?
Mustafa Alper : İşin doğrusu çok fazla etkilemiyor ... Bir kere, gelen doğrudan yatırımcı uzun vadeli bakıyor her şeye ... Bu önümüzde ki 3 ayda Türkiye’nin puanını ne kadar artırsalar bile sadece kredide ki maliyeti bir ölçüde etkiler ama onun dışında kararı çok fazla etkilemez. Haa siyasi ortamda bir karmaşa olursa bunun da ekonomik ortama yansıması olursa (kredi maliyetleri, faizler gibi) o zaman bir dur bakalım diyebilirler. Ama onun dışında bu kısa süreli not artışları ya da düşüşleri çok fazla yatırımcıyı etkilemez. Belki çok fazla Türkiye’yi bilmeyen uluslararası bir yatırımcı gurubu oturup ülkeleri birbiriyle karşılaştırdığında, işte Polonya’nın ki bu kadar, Türkiye’nin ki bu kadar derse ve de her türlü şartları birbirine eşitse o zaman Polonya’yı yatırım için tercih edebilir. Ama Türkiye’yi biraz tanıyanlar ve potansiyelini bilenler ve bekleyenler bu konuya daha ikinci planda bakıyorlar..
Deutsche Welle : Yabancı yatırımcılar mevcut Türkiye ekonmisini baz aldığında 2010 ve sonrası için önemli yatırımlar düşünüyor mu ?
Mustafa Alper : 2011’den sonra düşünüyorlar. Bizim yaptığımız son ankete göre yatırım yapmayı düşünenler %42 çıktı. Ama bunlar süre alan yatırımlar olduğu için 2011 ve 2012’de yansımalarını görürüz. Şu anda alınan bir takım kararlar var bir kısmı uygulamaya giriyor. Ama şu anda Türkiye’de henüz iç potansiyel çok fazla olduğu için yeni yatırımları tüketecek durumda değil ... Kapasite kullanım oranı % 70’lerde. Yeni yatırımcı iç potansiyeli görmezden gelip, ben hemen yarın malımı satarım diyecek şekilde girerse boşuna yatırımları beklemiş olur, malını satamaz. İhracat pazarları da aynı şekilde birden bire %15-20 yükseliyor ama eski 130-140 milyar dolarlara daha çıkmadı ... Dolayısıyla ihracat pazarı ve yurt içi pazarı biraz daha yukarılara geldiği taktirde ki benim beklentim bu 2011’den sonra olur ... Bu nedenle o zaman devreye girecek bir takım yatırımlar elbetteki söz konusu ...
Seçimler nasıl etkiliyor ?
Deutsche Welle : Bunun bir nedeni de Türkiye’de genel seçimlerin 2011’de yapılacak olması olabilir mi ?
Mustafa Alper : Bu açıdan hiç düşünmedim açıkçası ama olabilir tabi ki ... Çünkü o zaman devlet de yatırım yaptıracak veya piyasayı canlandıracak şekilde bütçeyi açacaktır. Dediğiniz gibi etkisi olabilir ...
Deutsche Welle : Türkiye’de yatırım yapmak isteyen bir yabancı şirket, ortalama ne kadar süre zarfında bu süreci tamamlar ?
Mustafa Alper : Türkiye’de şirket kurmak çok kolay artık, bir kaç günde bu işleri halletmek mümkün. Ama karar verilmesi ve araştırması, genelde 2 yılı bulur büyük yatırımlarda ... Küçük yatırımcı daha hızlı karar veriyorsa, yine realize olmasıyla ilk düşüncesi arasında en az bir yıl sürer.
Deutsche Welle : Siz YASED olarak bu süreçte yabancı yatırımcılara danışmanlık mı veriyorsunuz, nasıl yardımcı oluyorsunuz ?
Mustafa Alper : YASED’in böyle bir danışmanlık hizmeti yok, bu şekilde bir yapılanmamız da yok. Bu konuda uluslararası veya yerli danışmanlık şirketleri var onlar bizim de üyelerimiz zaten. Biz oralara yönlendiriyoruz yatırımcıyı. Bize sadece yatırım ortamının gidişatıyla ilgili genel bir fikir sahibi olmak istediklerinde geliyorlar. Biz de ayrıntıya girmeden yatırımcının bir takım temel konulardaki sorularına yardımcı oluyoruz. Biz daha çok burada ki yatırımcıyı temsil ettiğimiz için onlarla ilgili çalışıyoruz. Ama dediğimiz gibi yeni gelecek yatırımcıya da yardımcı oluyoruz yönlendirme anlamında. Yani gidin şu kurumla görüşün, Ankara’da şu kişiyle görüşmeniz uygun olur şeklinde. Bizi daha çok bağımsız, fikrimizi alabildikleri bir kurum olarak görüyorlar. Bizi çok devletçi gözüyle değil, taraflı olmayan ama biraz da burada ki yatırımcıların şartlarını bilen daha objektif olarak görüyorlar. Dolayısıyla biz de bakın bunlar iyi taraflar, bunlar iyidir Türkiye için, şunlar şunlar pozitiftir ama şöyle şöyle sıkıntılarla da karşılaşabilirsiniz dediğimizde memnun oluyorlar. Böylece yatırımcı önünü görebiliyor, bilerek Türkiye’ye gelmiş oluyor ...
Deutsche Welle : Yabancı yatırımcının Türkiye’de şirket kurması için Türk ortaklık gerekli mi ?
Mustafa Alper : Yasal anlamda öyle bir gereklilik yok. % 100 yabancı sermayeyle gelip Türkiye’de işletmenizi kurabiliyorsunuz. Zaten bizim Türk Ticaret Kanunu’nda bir ayrım yok yani artık kalmadı. Bir de Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulduğu için zaten türk şirketi oluyor. Sadece fark şu oluyor ortaklarının arasında yabancılar olduğu için buna yabancı sermayeli şirket, diğerine de bütün ortakları türk olduğu için türk sermayeli şirket deniyor.
Hangi ülkelerden yatırım geliyor ?
Deutsche Welle : Türkiye’ye bugüne kadar en çok hangi ülkelerden yatırım yapıldı ?
Mustafa Alper : En çok AB ülkelerinden. Bunun başında Almanya’yı saymak lazım şirket sayısı ve sıfırdan yatırım anlamında. Bunun dışında diğer Ab ülkeleri, Fransa, İtalya, İsviçre, Hollanda, Belçika ... Bu ülkeler temelde en çok yatırım yapanlar ... Hatta bir genel sıralama yaparsak AB, ABD, Kanada, biraz Japonya , biraz Kore ... Ama %80 AB.
Deutsche Welle : Türkiye bundan sonra hangi ülkeleri yatırım anlamında çekmeli ?
Mustafa Alper : Çin ve Hindistan. Çünkü bu iki ülkede ciddi sermaye birikimi olmaya başladı ve büyük guruplar var ... Aslında bunlar 5-6 yıl önce özellikle Hindistan’dan gelmeye başaldı. Çin biraz daha ticaret anlamında bakıyordu Türkiye’ye. Şimdi onlar da yavaş yavaş yatırım tarafını düşünerek gelmeye başladılar. Çünkü Türkiye hakikaten güzel bir sıçrama noktası Avrupa için. AB üyesi değil ama AB normlarında çalışan, ayrıca gümrük birliği olduğu için herhangi bir gümrüğe tabi olmadan buradan ürettiklerinizi Avrupa’ya satabileceğiniz bir konumda. Bunun dışında Rusya’yı da çekmemiz lazım zira son zamanlarda ciddi anlamda yatırım yapıyorlar. Dolayısıyla sermaye birikimlerine bakıldığında bu üç ülkeyi yatırım için ülkeye çekebilmesi için Türkiye’nin kendisini çok iyi anlatabilmesi gerekir.
Deutsche Welle : Yabancı yatırımcı türkiye’de özellikle hangi coğrafi bölgeleri tercih ediyor ?
Mustafa Alper : Tabi ki marmara bölgesi. Denize yakın ve gelişmiş olması ayrıca kalifiye elemanın yüksek olması marmara bölgesi’ni cazip kılıyor yatırımcıya. Ayrıca İzmir yine önemli bir potansiyel. Tabi sektörüne bağlı olarak güneyde de bazı iller var ama gelişmişlik düzeyine baktıklarında doğu illeri tercih edilmiyor yani yok denecek kadar az yatırım yapılıyor..
Deutsche Welle : Türkiye yabancı yatırımcı çekme konusunda dünya genelinde nasıl bir orana sahip ?
Mustafa Alper : Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında ki aşağı yukarı payı binde 4’lere kadar çıktı. Uluslararasında da binde 3 civarında. Tabii çok gerideyiz hala ...
Deutsche Welle : Bu oranı artırmak için neler yapılabilir ?
Mustafa Alper : Birincisi büyüyen bir ülke olmamız lazım. Eğer ülkeniz büyüyorsa sadece nüfus büyümesi yeterli değil elbette, ekonomik anlamda da büyüyorsanız ,evet bu ülke büyüyor, burada iş var, burada potansiyel varı düşündürmek gerekiyor. Bu gün Çin’e hücum edilmesinin en büyük nedeni bu. Hala müthiş bir boşluk var, pazarda bir doymamışlık var, dolayısıyla büyüyen bir ülke olmanız çok önem kazanıyor. İstikrar tabi en temel konu, öngörülebilirlikle birlikte. Yani bunları sağlayabilirsek uluslararası konjonktür de yardım ederse, bu konuda Türkiye’nin önü çok açık. Türkiye’nin bir avantajı daha var. Hem AB ile beraber gözüküyor hem de yakın komşularında çok ciddi bir pazar var. Yani bu kavga eden savaşan bir bölgede gözükmekle beraber Türkiye, gerçekten yetişmiş iş gücüyle bütün buralara ulaşabilecek bir konumda. Özellikle yönetici anlamında. Mesela çok sayıda uluslararası şirket Türkiye’yi bölgesel merkez olarak kullanıyor. Mesela Microsoft 70’in üzerinde ülkesini, Coco Cola 44 ülkeyi Türkiye’den yönetiyor. Buna benzer çok sayıda büyük şirket, Türkiye’yi artık merkez üssü olarak kullandığı için sadece Türkiye pazarı diye bakmıyorlar. Bu Türkiye için iyi bir fırsat ve bunu iyi değerlendirmeli. Bu anlamda da yasal düzenlemelerin bir an önce yürürlüğe girmesi ve bir de geriye dönük uygulamaların, yaz- boz’ların olmaması lazım. Yatırımcıyı ürkütmememiz gerekir. Yatırımcı geldiğinde diyecek ki, evet ben bu ülkenin şartlarını biliyorum evet bunlar olumsuz ama yarın daha olumsuz olduğunu görmemeliyim. Yarın bunu gördüğü zaman ya da daha tuhaf bir durumla karşılaştığı zaman güvenemiyor. Bir de şunun altını özellikle çizmek istiyorum. Tek parti hükümeti olması her zaman için iyi bir durum yatırımcı açısından. Ve gerçekten tek parti hükümeti olmakla birlikte, büyük bir istikrar kazandı Türkiye, göz önünde olan bir ülke konumuna geldi. Yatırım yapılabilir ülkeler arasında ilk 15’de bazen 20’lere düşüyor ama dünyada 200 ülke olduğunu düşünürsek ilk 20 içinde olmak hiç de fena değil. Türkiye’nin bunu koruyacak potansiyeli de var şu an. Yeter ki istikrarını koruyabilsin. Ve büyümede yüzde 5’in üzerine çıkabilirsek o zaman gerçekten bu ülkeye yatırım için gidilebilir imajı çizebiliriz. Şunu da unutmamak gerekir; yatırımcı yatırımcıyı çeker her zaman. www.dw-world.de/dw / 02 mayıs 2010
-.-
YASED
Hakkında
YASED Uluslararası Yatırımcılar Derneği, 1980 yılında kurulmuş, üyeleri Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası şirketler olan, kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. Dernek Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırımcıların en önemli temsilcisi olup, üyelerimiz ortak bir vizyonu paylaşmakta ve daha iyi bir yatırım ortamı için proaktif olarak çalışmaktadır.
Misyon
Misyonumuz, dünyadaki en iyi örneklerle uyumlu bir iş ortamının oluşmasına proaktif destek vermek, mal ve hizmetlerin serbest ticaretini, serbest rekabeti, yatırım özgürlüğünü ve sermayenin serbest dolaşımını teşvik etmektir.
Türkiye’de faaliyet göstermekte olan yatırımcılar, yeni ve potansiyel yatırımcılar arasında bilgi paylaşımını ve özellikle de bu yatırımcıların YASED üyeleriyle daha iyi iletişim sağlamalarına imkan verecek şekilde işbirliğini ve iletişimi teşvik etmekteyiz. Derneğimiz, yeni fikirler için bir platform görevi görmenin yanı sıra, ortak menfaatlerin söz konusu olduğu iş konularında, devlet organları ile düzenleyici kurum ve kuruluşlarla olan ilişkilerinde üyelerine müşterek destek verir.
İş dünyasını temsil eden diğer kuruluşlarla olan iletişim kanallarını ve koordinasyonu geliştirmeye, kamuoyunun konularımıza olan farkındalığını güçlendirmeye ve doğrudan yabancı yatırımların imajını Türkiye’deki tüm paydaşlar nezdinde iyileştirmeye kararlıyız. Türkiye’de yürürlükte olan mevzuatın ve iş yaşamındaki uygulamaların uluslararası standartlarla uyumu için yapılacak ve etik değerler ile kurumsal yönetişim ilkelerini geliştirmeye kararlı girişimleri destekleyecek lobi çalışmaları, en önemli önceliklerimiz arasındadır.
Zorlu hedeflerimize ulaşmak için ortak bir sinerji yaratmayı amaçlıyoruz. İnancımız, sorunlarımızın yalnızca fikir birliği sağlayarak, veya tanımlar veya sorunlar üzerinde mutabakata varmak suretiyle çözülebilmekten çok uzakta olduğu yönündedir. Yatırım ortamının iyileştirilmesi için yapılacak tüm yapısal reformları desteklemek amacıyla kararlı, koordine ve proaktif çabalar için çözüm önerileri yaratmayı amaçlıyoruz. Kuruluşumuzun sağlam temellerine ve başarı dolu geçmişine dayanarak, YASED’in Türkiye’nin yatırım ortamını iyileştirme konusunda itici bir güç olmaya devam edeceğine inanıyoruz.
Üyelerinin kararlılığı ve vizyonu, YASED’i Türkiye’deki uluslararası yatırımcıların sesi olan ve Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini gerçekleştirmeye yönelik olarak müzakere sürecini etkin bir şekilde destekleyen bir kuruluş olarak oluşturmuştur. YASED’in başarılarıyla yaratılan ivme ve üyelerimizin vizyonu, bizim gerek bugün gerekse gelecekte Türkiye’de ve uluslararası iş dünyasında kuvvetli ve vazgeçilmez bir güç odağı olarak varlığımızın devamını sağlayacaktır. www.yased.org.tr / Mayıs 2010