Evet enerjiyi konuşacağız ... Çünkü kişi başı enerji tüketimi dünya ortalamasının hâlâ altında geziniyor. OECD ülkelerinde 8,5 MWh/kişi olan tüketim miktarı, Türkiye de 2,2 oranında görünüyor. Daha şekillensin diye birkaç detay daha vereyim. İsviçre de 15,2, Fransa da 7,6, Yunanistan da 5,6 iken Romanya da bile 2,5 MWh/kişi miktarında bir tüketim var.
Avrupa da en fazla büyüme istidadı olan ülke olarak Türkiye nin enerjide büyümesi kaçınılmazdır. Önceki gün Türkiye nin en büyük enerji aktörlerinden biri olan Akenerji nin CEO su Ahmet Ümit Danışman ile konu hakkında sohbet ettik. Olayın diğer detaylarını da paylaşmak istiyorum.
Danışman ın söylediklerine dikkat etmek gerekiyor : 2009 yılında özel sektör üreticileri arasında en fazla ciroya sahip enerji şirketi Akenerji. İspanyol CES ile birlikte 1 milyar dolar yatırım kararı alması önemli. Yüzde 10 pazar hedefiyle de iddialı bir konumda. Sohbete Akkök Grubu nun CEO su Mehmet Ali Berkman da katıldı. CES in nükleer santral sahibi olduğuna dikkat çekerek ihaleyle ilgilenebileceğini hatırlattı. Berkman a göre, nükleer bir devlet politikasıdır ve kamunun da işin ortağı olması gerekmektedir.
Sohbetin bu kısmıyla da anlaşılacağı üzere; nükleer santralsiz bir enerji hedefi biraz afaki kalmaktadır. Yani nükleer bir zorunluluk gibi görünüyor. Kopenhag zirvesinde oluşan duruma göre de daha az karbon salımı olan teknolojiler diğer bir trendi işaret etmektedir. Hidroelektrik santrallere ilginin artmasının ardında da yine karbon salınımını azaltma gayreti vardır.
Enerji çeşitlerinde dağılıma bir göz atalım: 2008 itibarıyla yüzde 20 sini yenilenebilir kaynaklardan elde ediyoruz. Bir diğer ifadeyle yüzde 46 sı doğalgaz, yüzde 29 u kömür, yüzde 19 u hidroelektrik, yüzde 5 i likid fuelden elde ediyoruz.
Cumhuriyet in 100. yılında yani 2023 yılı hedeflerimizde bu yenilenebilir enerji kaynaklarının oranını yüzde 30 un üzerine çıkarmak hedefleniyor. Ayrıca doğalgaza bağımlılığımızı da yüzde 30 un altına düşürmesi planlanıyor. Buna göre; 803 MW lık rüzgar gücümüzü 20 bin MW a çıkarmanın yanı sıra 14.507 MW lık hidroelektrik kapasitemizi 44 bin MW a çıkarmak da yer alıyor. Bunun dışında jeotermal kapasitemizi de 77 MW tan 677 MW a artırmak da söz konusu.
Bunun diğer anlamı şu : Her yıl en az 3 milyar dolarlık enerji yatırımı gerekiyor. Peki bu kadar sermaye piyasada var mı? Genel kanaat yurtiçinde de, yurtdışında da böyle bir sermaye var. Yatırım isteği de var. Mesela, rüzgar santralleri lisans ihalesine 77 bin MW talep geldi. Bu Avrupa nın kurulu rüzgar enerji kapasitesinin neredeyse iki misline karşılık geliyor.
Ancak burada iki sorun var : Bankalar enerji yatırımlarını finanse ederken minimum enerji fiyatından hesap yapıyor. Diğer bir sorun ise; gerçek aktörlerin dışında "kuş kafesi" denilen gerçek olmayan yatırımcıların ortada dolaşmasıdır.
Dikkat ederseniz hesaplamalarda güneş enerjisi pek konuşulmuyor. Çünkü Avrupa da güneş enerjisine ödenen miktarın neredeyse yarısı kadar bir bedel ancak ödeniyor. Yani güneş enerjisi hâlâ çok pahalı bir enerji durumunda. Binlerce dönüm tarıma uygun olmayan düz araziler gerekiyor ve büyük finansal kaynakları zorluyor. Ayrıca her geçen gün gelişen teknoloji ile yatırımı ucuzlatacak buluşların beklentisi var.
Yani hesabımızı güneş veya hidrojenden bağımsız yapıyoruz. Her ne kadar enerji verimliliği yüzde 30 tasarruf imkanı verse bile, bunların da ayrı maliyeti var.
Bütün bu sebepler enerji şirketlerini öne çıkarıyor, konuyu sıcak tutuyor. Biz de aynı gerekçelerle somut yatırımları, oyuncuları ve projeleri yazmaya devam edeceğiz.
www.zaman.com.tr / 13.01.2010