Küresel ısınma ve karbon ekonomisi - 2
Geçtiğimiz hafta küresel ısınmanın olumsuz çevre ve ekonomi sonuçlarına karşı başlatılan küresel inisiyatiflerden bahsetmiştim. Bu hafta, küresel ısınmanın en önemli sebebi olan sera etkili gazların salınımıyla ...
Geçtiğimiz hafta küresel ısınmanın olumsuz çevre ve ekonomi sonuçlarına karşı başlatılan küresel inisiyatiflerden bahsetmiştim. Bu hafta, küresel ısınmanın en önemli sebebi olan sera etkili gazların salınımıyla ilgili bir ekonomik teşvik - ceza modeli olarak görülebilecek olan ‘Emisyon Ticareti’nden bahsedeceğim.
Emisyon Ticareti’ni kısaca, belli bir sınırda (‘cap’) kalmak üzere ülkelere ve/veya üretim tesislerine verilen ‘salınım izninin’ (‘allowance’, ‘credit’) üstünde bir miktarda salınım gerçekleştirenlerle, daha düşük salınım gerçekleştirip kendi izninin tamamını kullanmayanlar arasında, söz konusu salınım izninin belli bir bedelle el değiştirmesi olarak görebiliriz.
Temiz ve verimli enerji kullandığı için iznin altında salınım gerçekleştiren kuruluşlar, kullanmadıkları salınım iznini, daha yüksek salınımlı enerji kullanmalarından dolayı izninin üstüne çıkan kuruluşlara satıyorlar. Böylelikle düşük salınımlı enerji teşvik edilirken, yüksek salınımlı ‘kirli’ enerjiler ise cezalandırılmış oluyor. Planın bu mekanizma üzerinden genel amacı çevreye zararlı gaz salınımını azaltmak.
Farklı ülkelerde söz konusu sisteme dayalı farklı programlar bulunuyor. En kapsamlısı AB’de uygulanan ‘Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Programı’ (European Union Emission Trading Scheme - ETS). Ancak benzer uygulamaların ilki 1990’ların başında ABD’de ‘Asit Yağmurları Programı’ ile hayata geçmiş. Sistemin uygulamasında, belirlenen üst sınırlar zaman içerisinde aşağıya çekiliyor. Sınırların aşağıya çekilmesi ile birlikte, izin verilen salınım hacmi de paralel olarak azalıyor. Bu durumda, ‘temiz enerji’ kullanan veya çevreyi kirletmeyen kuruluşların elinde, ‘satılabilir’ daha az salınım izni kalırken, ‘kirli enerji’ kullanan ve çevreyi kirleten kuruluşların mevcut salınım düzeyiyle ‘satın almaları’ gereken hacim artıyor. Ekonomi biliminin diliyle konuşursak, ‘izin verilen’ salınım hacminin arzı azalırken, talebi artıyor. Bu da arz-talep yasalarına göre izin verilenin üstündeki salınımın maliyetinin artması anlamına geliyor. Yani zaman içerisinde çevreyi kirletmenin maliyeti artmış olacak. Bu durum, yüksek miktarda salınımlı kuruluşların, gerekli teknoloji dönüşümlerini yapmaları, natif enerji kaynaklarına yönelmeleri ve enerji verimliliğini artırmaları için hızlı hareket etmelerine yönelik ekonomik dürtüleri güçlendiriyor.
Geçen haftaki yazımda anlattığım Kyoto Protokolü ayrıca bir ‘Emisyon Ticareti’ sistemi de getiriyor. Protokole göre 2008-2012 arasındaki uyum periyodunda, belirlenen altı adet sera gazının toplam salınımlarını kendilerine tahsis edilen kotaların altına çekebilen ülkeler, söz konusu salınım ‘kredileri’ veya kullanılmamış ‘izinlerini’ kotalarını aşan ülkelere satabilecekler. AB’nin ‘Emisyon Ticareti’ programı olan ETS, enerji ve üretim sektörlerinde, Birliğin toplam kardondioksit salınımının yüzde 40’ından sorumlu olan 10 binden fazla tesis ve kuruluşu taahhüt altına sokuyor. Salınım miktarlarına belli periyotlar itibarıyla bakılıyor. Salınım miktarlarının dönemsel olarak iklimsel nedenlerle oynaklık göstermelerine bağlı olarak, ‘ticaret dönemi’ (trading period) olarak adlandırılan ve birden fazla yılı kapsayan dönemler geçerli oluyor. Birinci AB ETS Ticaret Dönemi, 2005-2007 yılları arasını kapsarken, 2008 yılında başlayan ikinci dönem 2012 yılına kadar sürecek. İlk dönemin ilk yılı olan 2005’te AB genelinde 362 milyon ton karbondioksit salınım izni alınıp satılırken, 7.2 milyar avro tutarında bedel ödenmiş. 2012 sonrasında, daha önceden bedava verilen izinler azaltılacak ve ihtiyacı olan kuruluşlara salınım izinleri ‘ihale’ yöntemiyle verilmeye başlanacak. Diğer taraftan salınımı ucuzlatan bir faktör olan ülkelerin izin tutarlarını belirleme yetkisi merkezileştirilerek, AB nezdinde oluşturulacak bir otoriteye devredilecek.
Sözün özü, ‘Emisyon Ticareti’ sistemi, bir taraftan ülkeler üstü mercilerin getirdiği düzenlemelerle bağlayıcı bir nitelik kazanırken, diğer taraftan oluşturulan bu bağlayıcı sistem içerisinde ‘serbest piyasa’ koşullarında çift taraflı bir teşvik-ceza sistemi getiriyor. Özellikle AB ETS benzeri, tesis ve kuruluş bazında bağlayıcılığı olan programların, gelişen sanayileri ile başta karbondioksit olmak üzere sera gazları salınımının yükseldiği Asya kıtasında da hayata geçmesi ve izin verilen salınım sınırlarının tedricen aşağı çekilerek ‘salınımın’ daha pahalı hale getirilmesi, natif enerji kaynaklarının ve enerji tasarrufuna yönelik teknolojilerin gelişmesi için gerekli fonların ve ekonomik dürtülerin harekete geçmesini sağlayacak.
www.radikal.com.tr / 30 Eylül 2009