Faizsiz bankacılık krizden güçlenerek çıktı …
Bank Asya Genel Müdürü Ünal Kabaca, dalgalanmalara rağmen, ekonominin iyiye gideceğini, yönün yukarı doğru olduğunu söylüyor.
Sanayi üretiminden olumlu haberler geliyor, Merkez Bankası faiz indirimlerini devam ettiriyor, enflasyon korkusu gündemden düştü, döviz kurları gevşedi, borsa yükseliyor. Bankacılık kesiminin yavaş yavaş muslukları açmaya başladığı görülüyor. Kriz psikolojisinin aşıldığı hissediliyor; ancak işlerin ne zaman eskisi gibi olacağı belirsizliğini koruyor.
Katılım bankaları, 2008 sonu itibarıyla 25,8 milyar TL’lik aktif büyüklüğe sahip. Topladıkları fon büyüklüğü 19,2 milyar, reel kesime kullandırdıkları kredi tutarı ise 19,7 milyar TL. Faizsiz esasa göre çalışan dört katılım bankasının Türk ekonomisindeki yeri ve önemi her geçen gün artıyor. Sergiledikleri performansla, dünyada da isimlerinden söz ettirmeye başladılar.
Katılım bankalarının en büyüğü konumundaki Bank Asya’nın Genel Müdürü Ünal Kabaca ile ekonomideki gidişatı ve sektörün durumunu konuştuk. Kabaca, Türk katılım bankalarının krizden güçlenerek çıktığını, dünyadaki konumlarını güçlendirdiklerini söylüyor. Mesela Bank Asya, 2008’de 235 basamak birden yükselerek dünyanın 520. büyük bankası olmuş.
-Ne dersiniz, sizce işler düzeliyor mu? Bilhassa sanayi üretimindeki gelişmeler olumlu.
Evet, sanayi üretiminde öyle görünüyor, fakat arkasından temmuz ayı kapasite kullanım oranları açıklandı. Biraz beklediğimizin altında geldi. Oranların bir miktar daha yukarıda olacağını düşünüyorduk. Mevsimsel etkiler olsa bile yine de düşük. Yani krizden belli bir trend içinde çıkılacağını göstermiyor. Zaman zaman dalgalanmaların olacağını anlıyoruz. İşin gerçeği bizim açımızdan biraz sürpriz oldu. Önümüzde Ramazan ayı var. Bu dönemde de biraz daralma olur. Ama genel itibarıyla yön yukarı doğru.
-Kriz psikolojisi atıldı gibi.
Özellikle Anadolu sermayesi son derece dinamik. İnsanlar gayret içinde, bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bir yerde tıkanıklık yaşandığında onu aşmak için değişik natifler üzerine yoğunlaşıyorlar. Yeni arayışlar, iş değişimleri, yeni pazarlara yönelişler var. Çok dinamikler.
Ben, krize karşı en iyi tepkiyi veren reel sektörün bizde olduğunu düşünüyorum. İş adamlarımız sağda solda elinde çantasıyla her yere mal satmaya çalışıyor. Afrika’nın en ücra köşelerine, Asya’nın değişik bölgelerine gidiyorlar. Kriz sebebiyle ihtiyacımız olan pazar çeşitlendirme girişimleri yoğunlaştı. Ve önümüzdeki dönemde bu açılımların çok ciddi katkılarının olacağını düşünüyorum.
-Reel sektör böyle, acaba bankacılık sektörü ne durumda? Dinamik reel sektör bir şeyler yapmak istiyor; ama kredi konusunda sıkıntıları var.
Krizin başlangıcını Türkiye için 2008 eylül ekim ayları sayarsak, o tarihe kadar bankalar reel sektöre kredileriyle çok ciddi destek verdi. Çok ciddi bir genişleme yaşandı. Ancak sektör krizle beraber tabii ki öncelikle kendi sağlığını düşünmek durumunda kaldı. Kendi likit varlıklarını güçlendirme yoluna gitti. Bunu genel itibarıyla söylüyorum. Bazı bankalar en azından kredilerini aynı seviyede tuttular. Kredi kullandırmaya devam ettiler; ama ister istemez fazla kredi portföyüne sahip olanlarda biraz frenlemeler oldu. Mecburen kendi likiditelerini güçlendirme yoluna gittiler. Çünkü herhangi bir bozulma hâlinde, ayakta kalamayan bir bankanın kime ne faydası olur? Bir de dikkat ederseniz dünyanın pek çok ülkesinde olduğunun tersine, bizde mevduat garantisi veya pasife garanti gibi bir önlem alınmadı. Herkes kendi yağıyla kavrulsun dendi. Böyle olunca da, piyasa gereğince bankaların kendi kabuğuna çekilmesi, yani öncelikle kendi güvenliğini düşünmesi, en doğal işti. Aynı şeyi reel sektör de yapmıyor mu? Reel sektörde de insanlar bir taraftan alacaklarını tahsil edemiyorsa diğer taraftan da ayakta kalayım diye borçlarını ödemiyor, ödeyemiyor. Çek–senet sorunu, iflas ertelemeleri vb. birçok gelişme gündemde. Reel sektör tarafında da bunlar var. Herkesin elinde belirli bir nakit zula edilmişti. En kötü şartlarda kullanayım diye. Daralma reel sektör faaliyetlerinde de yaşandı. Frene bastılar, üretim durdu. Bakalım ne olacak dediler. Eğer malınızı satamıyorsanız üret üret nereye kadar? Otomobil sektörünü düşünün. Sonra işte ÖTV indirimleriyle beraber hareketlenme yaşandı. Meseleye böyle bakmak lazım.
-Kredilerde yavaş yavaş açılmalar başladı sanırım.
Biz Bank Asya olarak zaten reel sektörün içindeyiz. Topladığımız kaynaklara oranla kredilerimiz yüzde 100’ün altına hiç düşmedi. Ne kadar kaynak topladıysak yüzde 100’ünü kullandırdık. Bank Asya, yüzde 100’ün altına düşmeden devam eden ender bankalardan biri. Bu kriz ortamında kredi talebi çok yükseldi. O talebi karşılamak için de kaynağınızın olması lazım. Diyelim başka bankaların limitleri iptalinden sonra size yönelim var, sizin yeterli kaynağınız yoksa ilave talebi karşılayamazsınız. Ama en azından mevcutları koruma kollama yolunda çabalarımız sürdü ve yüzde 100’ün altına inmedik.
-Krizle birlikte ilk refleks olarak bazı bankalar personel çıkarma yoluna gitti. Sonra baktık ki, rekor kârlar açıklandı. Geçenlerde açıklanan BDDK verileriyle, kriz döneminde sadece kamu bankaları ve katılım bankalarının personel çıkarmadığı ortaya çıktı.
Bizler faaliyetlerimize aynen devam ettik. Bu dönemlerin geçici olduğunun zaten bilincindeydik. Şimdi beraber çalıştığınız arkadaşlarınızla belli bir kader birliği yapmışsınız. Şartlar biraz değişti diye geçici bir süre için hemen aklımıza personel çıkarma mı gelecek? Görüldüğü gibi kârlar bilmem nerelerde. Bunların maliyeti toplam yapı içinde nedir ki? Bir bankanın en önemli özelliklerinden biri insan kaynağıdır. Krizde çok fazla tedbir geliştirilemediği için, herkes kendi tedbirini aldı. Öncelikle kendisi ayakları üzeride durmalı ki başkalarına da çare olabilsin. Dolayısıyla burada bankaların gösterdiği refleks için kimse kimseyi ayıplayamaz. Herkes kendi pozisyonunu ayarladı. Şimdi tekrar normalleşmeye doğru gidiyoruz.
-Personel atma öncelikli olmamalı diyorsunuz yani.
Bu benim kanaatim tabii ki. Biz 2001 yılında da personel çıkarmadık. Bu krizde de çıkarmadığımız gibi yeni personel aldık.
-Güz dönemine dönük beklentiniz nedir? Birtakım senaryolar çiziliyor …
Dünya küçük. Tabii herhangi bir yerdeki gelişme başka yere de mutlaka sıçrıyor. Eğer global piyasalarda bir daralma, farklılaşma olursa bundan mutlaka Türkiye de etkilenir, etkileniyor da. Ama geniş, makro bazlı baktığınız zaman, işin başında “business cycle” denen bir şey vardır. Ekonomik hayatta mutlaka dalgalanmalar olur ve süreklidir. Kriz diye adlandırdığımız dönemlerde bu dalgalanma çok daha derin yaşanıyor. Son yaşanan da grobal bazda, bütün dünyayı etkileyen bir olay. Bu “business cycle”lar ülkeler bazında farklı farklı oluşuyordu ama bugün sınırlar hemen hemen kalktığı için dalgalanmalar pek çok ülkeyi bünyesine katarak oluşmaya başladı. Yani iki ülkenin ticari bağlantıları ne kadar yoğunsa, birinde olan sıkıntı o ölçüde diğerine sıçrıyor. Ve diğer bağlantılarıyla beraber çok daha geniş bir alanı kapsamaya başlıyor. Manzara bu. Eğer dünyada bir hareket olacaksa; ham madde fiyatlarından tut değişik alanlarda bir hareket olacaksa birbiriyle ticari ilişkileri olan ülkeler de bundan mutlaka etkilenecek. Bunlara hazırlıklı olmak lazım. Bizim açımızdan baktığımızda, dediğim gibi Türkiye’nin reel sektörü gerçekten değişime hızlı adapte oldu ve hızlı cevap verdi. Ve önemli açılımlar yaparak önemli neticeler alacaklarını düşünüyorum.
-Katılım bankalarının topladığı mevduatın krediye dönüşüm oranı mevduat bankalarınınkinden daha yüksek. Bu devam edecek mi?
Asya için konuşursam şu anda nakdi kredilerdeki payımız sektör içinde yüzde 2’ye ulaştı. Katılım bankaları kaynağı topluyor, kredi olarak kullandırıyor. Zaten sistemde fazla bir enstrüman olmadığı için kredi olarak kullandırmak durumunda. Sadece belli dönemlerde likiditeyi yukarı çekmeye dönük birtakım tedbirleri olabilir ama normal zamanlara dönük kredi kullandırma noktasına geleceklerdir. Katılım bankalarının nakdi kredilerde yüzde 5,5’in üzerinde paya sahip olduğunu biliyorum. Büyüdükleri müddetçe bu trend böyle devam edecek.
-Katılım bankaları topladıkları fonları hangi alanlarda kullandırıyor? Leasing mi, projeler mi, ticaret mi?
Vergi avantajları kalktıktan sonra Leasing çok daraldı. O piyasa öldü diyebiliriz. İkincisi proje kredileri de dâhil olmak üzere daha çok ticaretin, alışverişin finansmanında kullandırıyoruz topladığımız paraları. Proje kredileri biraz daha uzun vadeli krediler. Bunun yanında ithalat ve ihracat finansmanı var. En azından bizim portföyümüz açısından ihracat ayağı öne çıkıyor. Ama geçmişten beri, ham madde finansmanı, ticaretin finansmanı gibi alanlara yoğunlaşmış durumdayız. Portföy olarak bakarsanız, enerji öne çıkıyor. Enerji, proje finansmanında çok önemli bir yere sahip. Bilhassa son dönemde bu alandaki projelerin finansmanında gelişme var.
-Bank Asya olarak bu yılki hedefiniz ve sonrasına dönük planlarınız neler?
Bu yıl bir kriz yılıydı. Şube açılışlarını sınırlandırmıştık. Şu anda 5-6 şube açmayı planlıyoruz.
-Bu yıl içinde mi açılacak bu şubeler?
Evet 2009 içinde açacağız. Normalde 25 civarında şube açarken bu yıl 6 şube açmayı planlıyoruz. Toplam sayıyı inşallah 155’e çıkaracağız.
-2009 başında bu yana açmadınız, şimdi açmayı planlıyorsunuz yani.
Evet önümüzdeki aylarda açacağız.
-Bu, bundan sonraki sürece olumlu baktığınızı, işlerin iyiye gittiğine inandığınızı mı gösteriyor?
Kesinlikle öyle. Ayrıca natif dağıtım kanallarımızı genişletmeye çalışıyoruz.
-ALTERNATİF kanallardan kastınız?
Yani internet bankacılığı, ATM ağı ve ödeme noktaları. En önemli husus ödeme noktaları. Ayrıca telefon bankacılığı var. Buraların geliştirilmesi için de teknolojiye yatırım yapıyoruz. Maksat, müşterilerimizin şubelere uğramadan müşterilerimizin işlerini görebiliyor olması.
-Son dönemde bireysel bankacılığa daha fazla ağırlık vermeye başlamış gibi görünüyor Bank Asya.
Evet, kredi kartlarını kastediyorsunuz sanırım. Taksit imkânlarının artması vs. Tabii ki bu sizin hacminizle ilgili. Giderek o alanlara da açılıyoruz. Doğru, bireysel ayağımız büyüyecek, gelişecek önümüzdeki dönemde. Banka olarak 2009 kriz yılı diye, temkinli davranıp yüzde 20 büyüme öngörmüştük. İlk altı aylık veriler açıklandı, bu yüzde 20 aşıldı. Aktif büyümesi yüzde 21 oldu. Topladığımız fonlarda yüzde 27 artış var. Kredilerdeki büyüme biraz daha temkinli, yüzde 11. Ama kredilerdeki büyüme devam edecek. Biraz geriden de olsa büyüyecek.
Şu an sermaye yeterlilik rasyomuz (SYR) yüzde 13,9 seviyesinde. Bu noktada da, yıl sonunda yüzde 15 oranına ulaşacak şekilde büyümemizi devam ettirmeyi planlıyoruz.
-Daha önceki açıklamalarınızda, geleceğe dönük vizyonunuzu anlatırken yabancı banka da alabiliriz demiştiniz. Bu hedef hâlâ geçerli mi?
Kriz ortamında bir miktar rafa kalktı tabii ki. Ama gündemimizden düşen konular değil bunlar. Gelecek vizyonumuzda yurt dışı operasyonları mutlaka yer alıyor.
Daha önce stratejik ortaklıkla ilgili de haberler çıkmıştı. O da devam ediyor. Ortadan kalkan bir husus yok. Piyasaların değişimine bağlı olarak birtakım gelişmeler olabilir. Maksimum yüzde 20-25’ler civarında yabancı bir bankayla stratejik ortaklık olabilir. Büyümeniz birinci seviyede sermayeye bağlı ve herkes sermayesini geliştirme çabası içinde. Ancak dediğim gibi bizimki stratejik ortaklık.
-Faizsiz bankacılığın bu krizde sergilediği performansı nasıl değerlendiriyorsunuz, Türkiye’de ve dünyada?
Dünyaya baktığımızda Körfez tarafında daralmalar yaşandı. Onlar etkilendiler. Türkiye’ye baktığımızda performans gayet yukarıdaydı. Yüksekti yani, diğer bankalarda olduğu gibi.
Dünyadaki faizsiz bankacılıkla kıyasladığımız zaman Türkiye’dekilerin bu kriz sonrasında daha da öne çıktıklarını düşünüyorum. Daha da güçlenerek çıktılar bu krizden.
Bank Asya olarak baktığımızda, pek çok ilki yaşadık. Bunlar kriz ortamında gerçekleşti. Mesela geliştirdiğimiz temassız AsyaCard DIT, teknolojiye dayalı bir ürün. Bu kart, bu yıl dünya çapında Cards&Payments ödülünü aldı, yılın “En İyi Çıkış Yapan Kredi Kartı” oldu. Ayrıca Visa Avrupa tarafından, “Nakite Alternatif En İyi Kart” seçildi. DIT kartın Avrupa ve dünya birinciliği, katılım bankacılığının gerçekten teknolojiyi çok yakından takip ettiğini, artık yenilikçi ürünlerde ciddi mesafeler alabildiğini, bundan sonra da bu tür ürünlerin hiçbir şekilde sürpriz olmayacağını ve herkesle yarışabileceğini göstermesi açısından son derece önemli. İkinci olarak, The Banker tarafından yayımlanan dünyanın en büyük bankalar listesi var biliyorsunuz. Burada ilk 1000’e girebilir miyiz diye çabalarımız vardı. Daha doğrusu merakımız vardı. İlk defa 2007 listesine 755. sıradan girdik. Bu yıl 2008 sonuçları yayımlandı. Ve dünyanın 520. büyük bankası olduk. 235 basamak birden sıçradık. Bu bizim açımızdan önemli. Türkiye’nin en büyük bankası olan İş Bankası, listede 101. sırada yer alıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde diğer bazı katılım bankaları da bu listeye girecektir, girerler. Bir de, yine The Banker’in yayımladığı ilk 500 faizsiz banka listesi var. Dünya çapında bir liste. Bank Asya orada da 20. sırada. Bugün hemen hemen 10 milyar TL’lik aktif toplamına yaklaşmış Bank Asya var. Bilanço toplamı 20 milyarlara ulaşıyor. Nakdi ve gayrinakdi kredileri 16 milyar TL’nin üzerinde. Gerçekten Türkiye’nin her yerine hitap ediyoruz. Hisselerimizin yüzde 40’ı İMKB’ye kote edilmiş. Şu anda dünyanın her yerinden ortağımız var. Yani bir dünya şirketi hâline geldik. Bu, sorumluluklarımızın dünya çapında, herkese karşı olduğu bilinci içinde hareket etmemizi sağlıyor.
aksiyon.com.tr / ekonomi / 24 Ağustos 2009