Ümit Boyner: Türkiye, kendine özgü bir finansman modeli oluşturmalı
“Düşük Karbonlu Büyümenin Finansmanı: Türkiye için Seçenekler” başlıklı konferansın açılış konuşmalarını TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ve REC Türkiye ve Karadeniz Bölgesi Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp gerçekleştirdi.
İklim Platformu tarafından düzenlenen “Düşük Karbonlu Büyümenin Finansmanı: Türkiye için Seçenekler” başlıklı konferans bugün İstanbul Hyatt Regency Otel’de gerçekleştirildi. Konferans’ın açılış konuşmaları TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner ve Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Türkiye ve Karadeniz Bölgesi Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp tarafından yapıldı. Türkiye’nin iklim değişikliği sözleşmelerine geç taraf olduğunu ve uluslararası finansal mekanizmaların çok dışında kaldığını ifade etti. Bundan sonraki süreçte özel sektörün finansmanda çok daha etkin rol olacağını belirten Eralp karbon vergisi, karbon eşitleme gibi uygulamaların işletmelerin faaliyetleri üzerinde etkiye sahip olacağını sözlerine ekledi. Eralp, ülke olarak düşük karbon ekonomisinin yolunu açmamızın önemini vurguladı.
Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye ile İklim Platformunu 2012 sonrası oluşacak yeni küresel iklim değişikliği rejiminde, Türkiye’nin oluşturacağı yeni ekonomik modelin hazırlanmasına katkı sağlama hedefi ile oluşturduklarını söyleyen Ümit Boyner “TÜSİAD ve İklim Platformu olarak Türkiye’de, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, düşük karbon teknolojilerinin yaygın kullanımı, çevre dostu ürün arzı ve sürdürülebilir işletme anlayışını desteklemeye devam edeceğiz” dedi.
Cancun’daki ilerlemeyi Durban’a yansıtabilmeliyiz
Orta ve uzun vadede karbon emisyonlarını görece azaltarak büyümek zorunda olacağımız bir döneme girmekte olduğumuzun altını çizen Boyner sözlerine şöyle devam etti: “Burada özel sektörün karşısına Türkiye’nin uluslararası iklim rejimindeki konumuna paralel özel bir durum ortaya çıkıyor. Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde gelişmiş ülkelerle birlikte Ek-1’de yer alan bir ülke. İlk taahhüt dönemi 2012 yılında sona ermesi planlanan Kyoto Protokolüne de bu pozisyonumuz doğrultusunda ve ancak 2009 yılında taraf olabildik. Yani trene geç ve yanlış bir vagonda bindik. Bunun uzantısı olarak da sistemin temelinde yatan ve geçtiğimiz 10 yıllık sürede başta Çin ve Hindistan olmak üzere bu sistemde baştan itibaren doğru konum almış ülkelere büyük bir yatırım ve finansman akımı yönelten mekanizmalardan yararlanamıyoruz. Geldiğimiz nokta itibariyle Türkiye, son birkaç yılda yoğunlaştırdığı müzakere çabalarının etkisiyle gercekci konumunu uluslararası çerçevede daha iyi anlatabilmeye başladı. Bu kapsamda Cancun’da kaydettiğimiz ilerlemenin bu yıl Durban’da hukuki çerçeveye yansımasını sağlayabilirsek çok büyük bir kazanç elde etmiş olacağız. Ancak, iyimserlikte temkini de elden bırakmamak gerekiyor. Türkiye’nin uluslararası iklim rejimindeki özel konumu finansman mekanizmalarından yararlanma şekline de yansıtması ihtiyacını unutmaması gerekiyor. Bu nedenle Türkiye olarak iklim değişikliğiyle mücadelede azaltım (mitigasyon), uyum ve teknoloji sac ayağında hem uluslararası taahhütleri yerine getirmek, hem de 2050 vizyonunda düşük karbonlu ekonomi düzleminde rekabet gücümüzü koruyup ilerletebilmek için ihtiyaç duyacağımız kaynakları kaldıraç etkisi yüksek olacak şekilde tahsis edecek bir finansman modeli oluşturmak durumundayız. Diğer bir deyişle, sistemdeki konumu kendine özgü olan Türkiye’nin, finansman modelini de kendine özgü olarak oluşturması en akılcı yaklaşım”.
Boyner, yeni iklim rejiminde başarılı bir finansman modeliyle orta ve uzun vadede rekabet gücünü geliştirmiş bir ülke olabilmek için özellikle kamu politikaları tarafında şu noktalara dikkat çekti:
- Özel sektör yatırımlarının yenilikçiliğe, düşük emisyon teknoloji ve uygulamalarına yönlendirilmesi için orta ve uzun vadede güçlü bir politika sinyali verilmeli.
- Düşük karbonlu kalkınmayı destekleyen kamu AR-GE kaynakları özel sektör yenilikçiliğini desteklemek üzere büyük ölçüde artırılmalı ve öncelikli hale getirilmeli.
www.geleceginenerjisi.com
05 Mayıs 2011