Çin ve ABD’nin yeşil enerji işbirliğinde artı ve eksiler
Çin ve ABD arasındaki yeşil enerji işbirlikleri hızla artıyor. Fakat bu artış iki dev arasındaki farklılıkların aşıldığı anlamına geliyor mu?
Çin bugün yenilenebilir enerji piyasası olarak dünyanın en fazla ilgi çeken yatırım alanı konumunda. Ernst&Young’un son yayımladığı “Ülkelerin Yenilenebilir Enerji Çekiciliği Sıralamsı” raporunda, bu pozisyon kısa bir süre öncesine kadar ABD ve Çin arasında paylaşılıyordu. Çin’in ABD’yi geride bırakarak lider konumuna yükselmesi, ABD’nin iç politikasında da önemli bir başarısızlık olarak değerlendirildi.
Diğer bir açıdan bakıldığında ise, Çin’in yükselişi çok önemli fırsatlar sunuyor.
Kaliforniya merkezli Ridgewood Capital üst düzey yöneticisi ve Addicted to Energy (Enerjiye Bağımlı) kitabının yazarı Elton Sherwin, bu durumu çok hoş bir benzetme ile dile getiriyor:
“Suyun hemen üzerinde, içinde biri Çin diğeri ABD olmak üzere, iki adet sumo güreşçisi olan bir kayık düşünün. Kayığın geri kalanı ise diğer ülkelerden insanlarla dolu. İki sumo güreşçisi dünya enerji talebinin yüzde 42’sini gerçekleştiriyor. Fakat her ikisi de yenilenebilir enerjilerin kullanımını artırmakta hevesli. Rüzgar enerjisinin gelişimine ise liderlik ediyorlar.”
Geçtiğimiz yıl Çin 13.8 GW, ABD ise 10 GW gücünde rüzgar enerjisi yatırımı gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra, yeşil enerji fırsatlarını değerlendirmek için bir araya geldiler. Çin masaya ucuz üretim yeteneğini koyarken, ABD ise ileri teknoloji know-how’unu sundu.
Dolayısıyla bu iki ülkenin birbirlerine karşı olduğunu söyleyemeyiz. Son 12 ay içinde üretimden, geliştirmeye kadar çok sayıda alanda önemli işbirlikleri gerçekleşti.
ABD’nin en büyük elektrik şirketlerinden Duke Energy’nin CEO’su Jim Rogers, “ABD ve Çin, yenilenebilir enerjide yaşanan küresel sorunlara cevap verecek bir konumdalar. İşbirliği ve rekabeti aynı zamanda gerçekleştirebilecek kadar akıllıyız ve net bir vizyona sahibiz” yorumlarında bulunuyor.
Her ne kadar iki ülke siyasi ve sosyal açıdan büyük farklılılar gösterseler de, her ikisi de enerji sektörlerinde aynı zorlukları yaşıyorlar.
Her iki ülkenin enerji kaynapı olarak kömür bağımlılığı bir hayli fazla.
Elektrik üretiminde kömürün payı ABD’de yüzde 50, Çin’de ise yüzde 80’e ulaşıyor.
Çin ve ABD, dünyanın en fazla karbon emisyonuna neden olan iki ülke konumunda.
Müdahale edilmediği taktirde, enerji sektöründe yaşanan bu bağımlılık, her iki ülkenin de iş dünyasını, çevresini ve yaşam biçimini olumsuz etkileyecek boyuta ulaşacak.
Hızla artan enerji talebi karşısında, 2050 yılına kadar elektrik şebekesi ağının büyük ölçüde genişletilmesi gerekiyor.
ABD’nin artan enerji talebini karşılayabilmesi için 2030 yılına kadar 2.1 trilyon dolar yatırım yapması gerekiyor. Enerji tüketiminin 2035 yılına kadar her yıl yüzde 0.5’lik bir hızla artması bekleniyor. ABD’nin bu kapsamda öncelikli olarak akıllı şebekelere odaklanması gerekiyor.
Çin’in ise şebeke ağlarını yenilemekten çok, yeni konut inşaatına ağırlık vermesi gerekiyor. Çin’in kırsal alanda yaşayan nüfusu 700 milyon. Her yıl 15 milyon kişinin şehirlere göç edeceği tahmin ediliyor. Çin’in 2025 yılına kadar 40 milyar metrekare büyükliğinde konut inşaatı gerçekleştirmesi gerekiyor. Çin’in hızla artan enerji talebini karşılayabilmesi için 2030 yılına kadar yaklaşık 3.1 trilyon dolar yatırım yapması lazım.
Her iki ülkenin de bu hızlı büyüme karşısında önümüzdeki 40 yıl içinde yeni enerji altyapısı kurmaları gerekecek.
Büyük sorunlar, büyük çözümler
Çin, önümüzdeki beş sene içinde toplam enerji tüketiminde yenilenebilir enerjilerin payını yüzde 15’e çıkarmayı; karbon emisyonunu ise 2020 yılına kadar yüzde 20 oranında azaltmayı planlıyor.
PwC tarafından yayınlanan “ABD-Çin Temiz Enerji Bağlantısı: Yeni bir ticari diplomasi oluşturmak” isimli son raporlardan birine göre, Çin üç sene içinde dünyanın en büyük PV panel üreticisi konumuna gelecek.
ABD’de de, ekonomik krize rağmen 2011 yılının sonuna kadar güneş enerjisi sanayinin iki kat büyüme gerçekleştirmesi bekleniyor. Sektör uzmanları ABD’nin 2015 yılına kadar her yıl 10 GW’lık solar enerji potansiyeli kuracağını ifade ediyorlar.
Evlilik yürür mü?
ABD’de herkes Çinli şirketlerin ABD temiz teknoloji piyasasında genişlemesinden mutlu değil. Gündeme getirilen sorunlardan birisi, Çin’in ucuz işgücünün kalite sorunları yaratabilecek olması. Su sorun Greenpeace, Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi ve Çin Yenilenebilir Enerji Sanayileri Birliği tarafından yayımlanan raporda da gündeme getirildi. Greenpeace International Yönetici Direktörü Kumi Naidoo “2010 Çin Rüzgar Enerjisi Görünümü” isimli raporda, Çin’in türbin tasarım teknolojileri açısından ABD ve Avrupa’ya bağımlı olduğunu, rüzgar çiftlikleri işletme demeyimi olmadığını dile getirdi.
Çin solar sanayi bugün PV teknolojilerinin kullanımından çok, üretimine dayalı. PwC raporuna göre, 2009 yılında dünya genelindeki PV panellerinin üçte biri Çin’de üretilirken, Çin’de kullanılan PV panel oranı dünya genelinin yüzde 3’ünden daha az. Bu da, Çin’e yönelik kalite endişelerini onaylar nitelikte.
ABD ve Çin arasında ortaya çıkan önemli bir diğer işbirliği alanı da akıllı şebeke teknolojilerinin geliştirilmesi. PwC raporuna göre Çin önümüzdeki on sene içinde akıllı şebekelerin gelişimine yönelik 100 milyar doların üzerinde yatırım yapabilir. Inter bu konuda önemli çalışmalara imza atmaya hazırlanıyor.
ABD hükümeti, ABD’li şirketlerin Çin ve diğer yabancı pazarlara girebilmesini kolaylaştırmak için geçtiğimiz Mart ayında “Ulusal İhracat Girişimi”ni başlattı. Bu girişim sayesinde önümüzdeki beş yış yıl içinde ABD ihracatının iki katına çıkartılması hedefleniyor.
Ortaklığın sunacağı artı ve eksiler
Duke Energy ABD-Çin işbirliği sayesinde maliyetlerin azalacağını, istihdamın artacağını ve temiz enerji teknolojilerinin kullanımının hız kazanacağını umut ediyor. Özel sektörün yanı sıra, ABD’li üniversiteler ve araştırma kurumları da Çin’le ortaklılara imza atıyorlar.
Fakat tüm bu işbirliklerine rağmen, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik gerginlikler devam ediyor. Eylül 2010, tarihinde United Steelworkers (Birleşmiş Çelik Üreticileri) Sendikası, Çin’e, Dünya Ticaret Organizasyonu kurallarına uymadığı gerekçesiyle dava açtı. Sendika, Çin hükümetinin, Çinli şirketlere çok fazla yardım sağladığı ve bunun da Çin pazarına girmek isteyen ABD’li şirketleri zor durumda bıraktığını ifade etti. Sendika aynı zamanda Çin’i, düşük kur sayesinde, mallarını ucuza satmakla suçluyor.
Çinli yetkililer ise bu suçlamalar karşısında, “ABD, yavaş ekonomik büyümesinde suçlu aramaya çalışıyor” yorumlarında bulunuyorlar. Çin’in üst düzey ekonomi yetkililerinden Zhang Guobao, geçtiğimiz Ekim ayında, “Adil ticaret istiyorlar mı? Ya da adil bir diyalog? Ya da şeffaf bilgi? Bence bunların hiçbirini istemiyorlar. Amerikalıların tek istedikleri oy” yorumlarında bulundu.
Sonuç olarak, iki ülkenin temiz enerji alanında gerçekleştirdiği işbirliği, diğer alanlarda da sağlam işbirliklerinin habercisi olabilir. Önemli olan her iki tarafın da öncelikli olarak bu işbirliğinin sağlayacağı fırsatları görebilmesi.
(Kaynak: Renewable Energy Magazine)
www.geleceginenerjisi.com
Ocak 2011