YEK Kanunu çıktı ama ...
 
Mürşat Özkaya
 

 

Birkaç hafta önce Yenilenebilir Enerji Kanunu ile ilgili bir yazı yazmaya ve başlığını da “Dere tepe düz gittik, bir de baktık aynı yerdeyiz!” koymaya karar vermiştim. Tam yazıya başlamıştım ki, herkesin bildiği lisanssız sistemlere yönelik beklenen o malum yönetmelik bir anda hayat buldu. Hakkında çok şey yazıldı çizildi, hataları ve eksikleri yok değil, ama en azından yapılan bazı toplantılarda, bunların kısmen de olsa düzeltileceği yönünde sözler söyleniyor. Olur mu olmaz mı göreceğiz.

 

Biz işte bu yönetmelikle uğraşırken, geçen hafta itibarıyla YEK Kanunu’da mecliste yaşanan tartışmalı bir oturum sonucunda hayata geçirildi. Maalesef en kısa ve basit tabiriyle, kanunda geçen pek çok madde kimseyi tatmin etmedi. Özellikle de destekleme fiyatları. Ama en son paragrafta tekrar belirteceğim bu cümleyi burada da söyleyeyim ki, her fiyatın bir yatırımcısı mutlaka olacaktır. Temizdir veya karadır (!) hangi finansman kaynağını kullanacak, kalitelidir veya Çin malıdır (!) hangi ekipmanı kullanacak maalesef çok önemli değil.

 

Bununla birlikte işin şu yanı da var. Hatırlayın, ilk YEK 2005 yılında çıktı, fiyatlar 5-5,5 euro cent olarak belirlendi. Bu kanunla birlikte PV ile ilgili bir yatırım elbette ki yapılamazdı, olmadı da. Bu sebeple 2007 yılında rüzgar yatırımcıları için lisans başvuruları alındı ve çeşitli sebeplerden dolayı hala o başvurular sonuçlanmadı. 2005-2010 arada tam 5 yıl var. Türbin fiyatları başta olmak üzere rüzgar alanındaki ekipman fiyatları kısmen ucuzladı ve belki o zamanlar bu fiyatla yapılır mı diyen rüzgar yatırımcılarının, yeni YEK’te bulunan rüzgar enerjisini destekleme fiyatları konusunda pek itirazları yok. Zaten pek ihtiyaçları da olmadı.

 

“Sektör hazır değildi” (yani uyanamadı), “devlet te hem teknik hem de kanunsal açıdan bu enerji türlerine henüz yabancıydı!” gibi sebeplerden dolayı da bu süreç uzadı denilebilir ama acaba güneş yani PV alanında da aynı süreç mi yaşanacak diye soruyor insan kendi kendine. Acaba şu soruların cevabı bizi o noktaya mı götürecek:

 

Kanun tamam, peki kanunda adı geçen ve daha sonra hazırlanacak denilen yönetmelikler ne zaman çıkacak?

Her şey tamam, peki ne zaman lisans başvuruları alınacak?

Başvurular alındı peki kaç sene de sonuçlandırılacak?

Bu sefer önüne geçilmiş gibi duruyor olsa da çakışanlar ne olacak, gene yarışma mı var?

 

Bütün bu yazdıklarım kaç sene alacak. Acaba ilk PV tarlası yatırımı yapıldığında panel fiyatları, şebeke fiyatları ne olacak. Belki 3-5 sene sonra 10 euro cent gayet uygun bir fiyat olacak. Biliyorsunuz 3-4 sene sonraki projeksiyonlar hep bu yönde. Acaba devletimiz de aynı bu şekilde mi düşünüyor, ne dersiniz. Rüzgardaki gibi bir periyoda mı gireceğiz, kim bilir.

 

Gidip gelip hep güneşi konuşuyoruz, çünkü rüzgarcıların ve hidrocuların YEK ile ilgileri pek yok. Rüzgarcılar lisansımı ver diyor. Hidrocular al şu halkı başımdan diyor, devlet uğraşıyor, lisansı ve ÇED’i verdikçe veriyor, hukuk ve halk direniyor. Maalesef bir garip durum oluşmuş durumda. Azınlıkta kalan jeotermalciler, çöp gazcıları yanına alan biyo kütleciler ise sessiz bir bekleyişte. Kimseden bu alanda bir analiz bir yorum göremedik henüz.

 

Bir garip hikaye de, nedense her türlü ekipmanı üretmeyi beceren sanayimizin bir türlü üretmeyi beceremediği temiz elektrik üretim ekipmanlarının hikayesi. İnsan soru sormaktan kendini alamıyor, çünkü olayın analizini yapmak ve sonucunda o parçaları bir araya getirerek bir sentez yapmak için soru sormak en iyi yol ama cevapları kim verecek. Buyurun sorular:

 

En başta geleni acaba ciddi bir pazar olmadığı için mi bu alanda bir üretim yok?

Peki ihracat potansiyeli yok mudur bu sektörün?

Peki yerli üretim olsa da, fiyat ucuzlasa, dolayısıyla herkes kullansa da bir pazar oluşsa. Tavuk ve yumurta hikayesi değil midir bu?

Yoksa teşvik beklemeye alışmış bir sektör oluştu da, hep desteğin daha iyisi çıkar diye birileri yatırımını mı erteliyor?

Yoksa nasıl olsa kaliteli değildir, bu yüzden kimse almaz diye bir düşünceden mi korkuyor sanayici?

Yoksa yabancı ürünlerin hangi finans koşulları ile memlekete girdiğini bilen ve yerli malına hiçbir Türk bankasının bu cazip finansmanı sunmayacağından emin olan yatırımcılar mı var?

Yoksa yoksa uçak bile yapacağı söylenen mühendislerimiz örneğin bir rüzgar türbini üretemez mi?

 

Memleketimdeki durum bu iken, YEK Kanunun da yerli üretime teşvik verildi. Aslında birkaç ay önce bir Bakanlık yetkilisinin söylediği “Kanunda bu şekilde bir madde olması bazı kurumlar tarafından uygun bulunmuyor” sözünün tersi olarak teşvikler verildi. Demek ki AB mevzuatına uyum sorunu diye bir şey yokmuş, belki de hiç olmadı. Peki durum böyle iken, sadece bu şekilde teşvik vermek durumu kurtaracak mı?

 

Ürüne verilecek teşvikten ziyade, bu tip ekipmanları üretmek isteyen yatırımcılara şahsen başka türlü teşviklerin verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, yatırım teşviği yani KDV istisnası, arazi tahsisi, SSK teşviği vs gibi. Hazine yetkilileri geçen sene çıkarılan “Yatırımlarda Devlet Yardımları” adlı Bakanlar Kurulu Kararı’na istinaden belli illerde bu tip yatırımları desteklediklerini belirtiyorlardı. İl il ayrılmış bu destekler hemen hemen bütün ülkeye yayılıyordu. Buna rağmen, ne PV, ne rüzgar, ne de hidrolik türbin üretiminde ciddi bir yerli üretim faaliyeti olmadı, olmuyor da. Gerçekleşen birtakım girişimde -bazıları hariç- kullanıcılar tarafından pek ilgi görmedi. Sanırım bizim ülkemizde, yerli üretim maliyeti ithalat maliyetinin altına düşürülmedikçe de bu alanda bir aşama kaydetmek zor olacak.

 

Teşvikler konusunda, lisanssız sistemlere ait yönetmelikte geçen yerli üretime desteği ile YEK’te geçen destekler arasında da fark var. Yönetmelikte üretimin %75’i yerli ise destek fiyatı olarak perakende satış tarifesi kullanılıyor. İthal mal kullanan sistemler ise YEK’teki fiyattan destekleniyor. Yönetmelik ilk çıktığında bu olay mantıklıydı ama şimdi PV için fiyat 13,3 dolar cent olunca, PV sistemleri için yerli üretime teşvik diye bir durum çok ta mantıklı görünmüyor. Bu durum sanırım değişecektir.

 

Kanun da geçen teşvik sistemi ise daha karışık. Ayrıntılı olarak gösterildiği düşünülen ama esasen ayrıntısına girerseniz epey bir sayfa tutması gereken (civatasına kadar) bir çalışma olmalı. Örneğin:

Neden 2 farklı uygulama var?

Hangi kuruluş bir santraldeki yerli üretim payını doğru bir şekilde hesaplayacak?

 

Ayrıca bir makinanın parçalarını getirtip montaj yapmak ta yerli üretim midir?

Yarısını dışarıdan getirip kalanını burada yapmak yerli üretim midir?

Yabancı bir firmanın bütün hammaddeleri bile dışarıdan getirtip burada sadece işgücü kullanması yerli üretim midir?

 

Dağıtım şirketlerinin konumu da çok enteresan. Yüksek fiyattan malı aldılar, yüksek miktarda da yatırım yapacaklarmış. Bir de üstüne sattıkları elektriğin daha da üstünde bir fiyattan elektrik alacakları söyleniyor. Dağıtım şirketleri mi sübvanse edecek acaba yenilenebilir enerjiyi!

 

İşin esas ironik tarafı şu ki, geçen sene taslakta yer alan fiyatlar -kimse itiraz etmesin- herkes tarafından düşük bulunuyordu. Yunanistan’dan Almanya’dan bahsediliyordu. Bugün gelinen nokta ise tam “güler misin ağlar mısın” durumu. Geçen sene ki fiyatlar mı espriydi yoksa bu seneki mi bilemiyorum. Çünkü hiçbir maliyet düşüşü rakamların bu derece düşük olmasını açıklamıyor. Sanırım böylece Sn. Bakan’ın her zaman dediği gibi, uluslar arası firmaların Ar-Ge masrafları da tarafımızca karşılanmamış olacak. Ama bu sefer de başkalarını besleyeceğiz ki o fiyatlarla mecburen ancak Uzakdoğu ürünleri piyasaya girecektir deniliyor. Kısa vade de ucuz ama uzun vade de başka maliyetlerle daha pahalı olabilecek bu duruma dikkat etmek gerekir.

 

Evet neden hepimiz PV konuşuyoruz. Hidroelektrik santralleri bir tarafa bırakıyorum, sanki her taraf rüzgar türbini, bütün jeotermal kaynaklar kullanılıyor, çöp sahalarındaki metanın hepsi elektriğe dönüşüyor, memleketteki elektrik üretecek bütün biyo kütle kapasitesi kullanılıyor da, hadi şu güneşi de kullanalım diyoruz, hep onu konuşuyoruz. Demek ki fiyat değil bizim istediğimiz. Bizim yatırımcılarımızın önünü açacak şey başka. Lisans açılır, herkes hücum eder, sektörün bir kısmı garip yatırımcıların eline geçer. Bu olmamalı tabi ki ama devlet herkese potansiyel teşvik istismarcısı olarak bakarsa da bu iş olmaz elbette. Güven temeldir ama oluşamıyor maalesef.

 

Sonuç olarak sözümü tutuyorum ve tekrar yazıyorum. Kim olacak bilemiyorum ama her enerji kaynağının her fiyattan bir yatırımcısı mutlaka olacaktır!

Mürşat Özkaya

www.yesilekonomi.com

03.01.2011

 
 SON 15 HABER
Solarex İstanbul | Güneş Enerjisi ve Teknolojileri Fuarı 2018 ...
Türkiye’nin ilk yüzer güneş enerji santralı, Yüzen Enerji ...
Kayseri Şeker Güneş Enerji Santrali Yatırımlarına Devam Ediyor ...
Güneş Enerjili Telefon Şarjı & Wi-Fi ...
Türk yatırımcılara çağrı, Türkiye gelsin burada bir şehir verelim hemen elektriğini üretmeye başlasın ...
Elektrik üretimi ekimde yüzde 7,4 arttı ...
BP güneş yatırımlarına Lightsource ile geri dönüyor ...
Güneş Enerjili Aşı / İlaç Dolabı ve Takibi ...
Türkiye nin GES gücü artıyor ...
En büyük çatı üstü ince film GES i Türkiye de ...
Rüzgar ve güneş enerjisinin bir arada kullanılacağı  hibrit enerji santrali için ...

Güneş enerjili akıllı pencereler enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayabilir ...

Fransa rüzgarda 12 GW ı, güneşte 7,5 GW ı aştı ...
OSB LERE GÜNEŞ DOĞDU ...
Elektrikli araç şarj istasyonu kurmak için lisans gerekmeyecek ...
 
 
 
Anasayfa
Hakkımızda
Ürünler & Hizmetler
Danışmanlık
Mühendislik
Proje Geliştirme
Uygulama
İşletme - Bakım
Genel Bilgiler
SSS / Sıkça Sorulan Sorular
Dosya / Makale / Sunum
PV Fabrikası Yatırım Danışmanlığı
Hangi Panel / Teknoloji Seçimi
Feed in Tariff / FIT nedir ?
Emisyon Ticareti - Karbon Borsası
1 MW altı Keşif ve Proje Geliştirme
Yasal Uyarı
Linkler
İletişim
 
 
 
Mail listemize kaydolun.
Ad Soyad:
Email: